Turkish
Saturday 20th of April 2024
0
نفر 0

Hz. Fatıma Zehra’nın Doğum Yıldönümü ve Dünya Müslüman Kadınlar Günü Kutlu Olsun

Hz. Fatıma Zehra’nın Doğum Yıldönümü ve Dünya Müslüman Kadınlar Günü Kutlu Olsun

 Hz. Fatıma (Arapça: فاطمة الزهراء, Fatimah) (s.a) (Hicretten önce 8 veya 13, Mekke/Hicri 11, Medine) Babası, İslam Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.a) ve annesi Hz. Hatice’dir (s.a). Hz. Fatıma, Hz. İmam Ali’nin (a.s) eşi ve Hz. Hasanile Hz. Hüseyin'nin annesidir, Ehl-i Aba’dan ve On Dört Masum'dan birisidir.

Babası Hz. Resulü Kibriya Efendimizin eğitim ve terbiyesi altında yetişti. Mekke'de Müslümanların, müşrikler tarafından ekonomik ve sosyal abluka ile muhasaraya alındıkları çetin bir dönemde, annesi Hz. Hatice'yi kaybetti. Aynı yıl Hz. Peygamber'in en önemli hamisi olan amcası Ebu Talib’in vefat ettiği Hüzün yılıdır. İşte böyle zor bir dönemde küçük yaşta olmasına rağmen, babası Hz. Peygamber'i himaye etmiş ve çok yardımcı olmuştur. Bu sebeple Hz. Peygamber Hz. Fatıma’ya “Ümmü Ebiha” (babasının annesi) lakabını takmıştır.

Medine'ye hicret ettikten sonra Hz. Ali ile evlendi. Hz. Fatıma ev işlerini kimseye yüklemez, yardım alabileceği halde hepsini kendisi yapardı. Yemek, içmek ve giyimde en aza kanaat ederdi. Geceleri çok ibadet ederdi. Hasan Basri şöyle diyor: “Bu ümmette Fatıma’dan (s.a) daha abid birisi gelmemiştir, namaza o kadar çok dururdu ki ayakları şişerdi.” Babasından öğrendiği İslami öğretileri kadınlar arasında yayardı. Hz. Peygamberimiz (s.a.a) kendisini çok sever her gün ziyaret ederdi.

Kendisi, Necran Nasranileriyle yapılan “Mübahele” gününde Hz. Peygamber'in (s.a.a) yanında bulunan tek kadındır. Hz. Fatıma Hz. Peygamber'in vefatından sonra, Cemaziyülahir ayının üçüncü günü hicri on birinci yılda Medine’de hayatını kaybetti, geceleyin gizlice defnedildi.

Hz. Fatıma fasih ve beliğ Arap kadınlarındandır. İbn Tayfur (ö. 280) Hz. Fatıma’ya (s.a) ait hutbeleri “Belağatü’n-Nisa” adlı kitapta nakletmiştir. Fedek hakkındaki hutbesini Ebu Talip hanedanı kendi çocuklarına öğretiyorlardı.[1]
Nesep, Künyeler ve Lakaplar

Hz. Fatıma’nın (s.a) babası Hz. Resulü Ekrem (s.a.a); annesi ise Huveylid b. Esed b. Abdüluzza b. Kusay b. Kilab’ın kızı Hatice’dir (s.a).[2]

Hz. Fatıma’nın (s.a) çok sayıda lakapları vardır: Zehra, Sıddıka, Tahire, Raziye, Merziye, Mübareke, Betül… Bunlardan en çok bilinenleri Zehra’dır ve bazen ismiyle birlikte (Fatıma Zehra) anılır, veya Arapça terkibi ile (Fatımatü’z-Zehra) şeklinde gelir. Kendi isminden bile çok kullanılan Zehra, parlayan, parlak, aydın vb. gibi anlamlara gelir.[3]

Hz. Fatıma’nın (s.a) bir kaç tane künyesi vardır. Bunlardan en ünlüleri şunlardan ibarettir: Ümmü Ebiha, Ümmü’l Eimme, Ümmü’l Hasan ve Ümmü’l Hüseyin.[4]
Doğumu ve Şehadeti

Hz. Fatıma (s.a) Mekke’de Hz. Peygamberin (s.a.a) evinde dünyaya geldi. Ancak Şia ve Sünni kaynaklarında dünyaya gelişi hakkında farklı görüşler vardır. Ehlisünnet, Hz. Fatıma’nın (s.a) doğumunu Allah Resulü’nün (s.a.a) Bi’set’inden (peygamberliğinden) beş yıl önce ve Kâbe’nin yenilendiği yıl olarak kaydetmiştir.[5] Ama Kuleyni, Usul-i Kâfi kitabında şöyle yazmaktadır: Hz. Fatıma’nın (s.a) viladeti Bi’set’ten beş yıl sonra gerçekleşmiştir.[6] Yakubi ise şöyle yazmaktadır: Hz. Fatıma (s.a) vefat ettiğinde (şehit olduğunda) yirmi üç yaşındaydı.[7] Dolayısıyla, doğumu Hz. Resulullah’ın (s.a.a) bi’set yılında olması gerekir. Bu görüş aynı zamanda Şeyh Tusi’nin Hz. Fatıma’nın (s.a) Hz. Ali (s.a) ile evlendiğinde yaşının (Hicretten beş ay sonra) on üç olduğunu belirttiği görüşle de uyuşmaktadır.[8]

Şia ve Ehlisünnet kaynaklarında Hz. Fatıma’nın (s.a) nutfesinin nasıl oluştuğuna dair hadisler bulunmaktadır. Rivayetlere göre Hz. Resulü Ekrem Efendimiz (s.a.a) Allah’ın emri ile kırk gece Hz. Hatice’den (s.a) uzak durmuş, ibadet ve oruçla geçen kırk günün ardından Miraç’a çıkmış orada cennet yemeği yahut meyvesini yedikten sonra Hz. Hatice’nin (s.a) yanına gelmiş ve ardından Hz. Fatıma’nın (s.a) nuru, Hz. Hatice’de (s.a) karar kılınmıştır.[9]

Şia ve Sünni kaynakları, Hz. Fatıma’nın (s.a) Hicretin on birinci yılında dünyadan göçtüğünde ittifak etmişlerdir. Ancak ay ve gününde ihtilaf etmişlerdir. Bu konu hakkında bazıları Hz. Fatıma’nın (s.a) biricik babasının vefatından sonra yirmi dört gün yaşadığını aktarmışlar, bazıları ise sekiz aya kadar bu süreyi uzatmışlardır. Şialar arasında meşhur görüş ise babasından üç ay sonra dünyadan göçtüğü yönündedir.[10] Hz. Peygamber Efendimiz'in (s.a.a) Safer ayının yirmi sekizinde vefat ettiği düşünülürse, bu tarih üç Cemaziyelahir’e denk gelmektedir.[11]

Hz. Fatıma’nın (s.a) doğum günü hakkındaki farklı görüşlerin olması, doğal olarak yaşadığı sürenin ne kadar olduğu konusunda da ihtilafların olmasına neden olmuştur. Bu süreyi on sekiz ila otuz beş arasında zikretmişlerdir. Eğer doğumunu Hz. Peygamber'in (s.a.a) Bi’set’inin beşinci yılının Cemaziyelahir ayı olarak alırsak ve şehadeti Hicretin on birinci yılında olursa, bu iki tarih arasındaki fasıla on sekiz yıl küsur olacaktır. Bu görüş, İmam Muhammed Bakır ve İmam Cafer Sadık’tan (a.s) nakledilen iki güvenilir rivayetle desteklenmektedir.[12]
Çocukluk Dönemi

Hz. Fatıma (s.a) babası Hz. Resulü Kibriya Efendimizin (s.a.a) evinde ve onun dini eğitim ve terbiyesi altında yetişti.[13]Çocukluk dönemi – ki İslam’ın olgunlaşmaya başladığı ve Müşrikler tarafından Müslümanlara baskıların yapıldığı dönemlere rastlamaktadır- baştan ayağa Müslümanlar için imtihan ve işkencelerin olduğu bir dönemdir.[14] Bu devre, kuru ve yakıcı Şi’b-i Ebu Talip deresindeki açlık, susuzluk ve acılarla geçen, ayrıca ekonomik ve sosyal abluka ile muhasaranın olduğu devredir. Bu vakitler aynı zamanda Hz. Fatıma’nın (s.a) azizlerini kaybettiği vakitlerdir: Annesi Hz. Hatice (s.a) ve aynı şekilde Hz. Peygamber'in (s.a.a) en önemli hamisi olan amcası Ebu Talib’in (a.s) hayatlarını kaybettiği dönemlerdir.[15] İşte bu dönemlerde babası Hz. Peygamber'i (s.a.a) himaye etmesi ve kendisini yatıştırmasından dolayı Hz. Peygamber (s.a.a) kendisine “Ümmü Ebiha” (babasının annesi) lakabını takmıştır. Bu da Onun Hz. Peygamber Efendimiz'in (s.a.a) yanındaki değer ve makamını ortaya koymaktadır.[16] Müslümanların Mekke’den Yesrib’e (Medinetü’n -Nebi) hicretleri de bu dönemlerde gerçekleşmiştir ve sonraları bu Hicret İslam tarihinin başlangıcı olarak kabul edilmiştir.[17] Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a) Medine’ye gittikten sonra, ailesi de oraya gittiler. Belazuri şöyle yazmaktadır: Zeyd b. Harise ve Ebu Rafi, Hz. Fatıma (s.a) ve Ümmü Gülsüm’ü oraya götürmekle görevlendirilmişti.[18] Ancak İbn Hişam, Abbas b. Abdulmuttalib’in onları götürmek için görevlendirildiğini yazmıştır.[19] Her ne olursa olsun Hz. Zehra (s.a) ve Ümmü Gülsüm, kendilerini götürmekle görevli kişilerin eşliğinde develere binerek hareket ederler. Bu esnada Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) azılı düşmanlarından ve devamlı kendisini kötüleyen Huveyris b. Nukeyz onların yanına gelerek develerine zarar verir. Deve ürker ve kaçar. Hz. Fatıma (s.a) ve Ümmü Gülsüm yere düşerler. İbn Hişam ve başka tarihçiler Hz. Fatıma’nın (s.a) bu hadiseden aldığı yaranın ne olduğunu yazmamışlardır, ancak açıktır ki Hz. Peygamberin ciğer paresi bu hadiseden yara almıştır.[20]

Bu belgelerin mukabilinde yine birinci sınıf tarihçilerden olan Yakubi ise: Hz. Ali b. Ebu Talip (a.s)'in onu Medine’ye götürdüğünü yazmaktadır.[21] Şia kaynakları Yakubi’nin yazdıklarını teyit etmektedir.[22] Örneğin Şeyh Tusi, “Emali” kitabında Hz. Peygamberin (s.a.a) Kuba’da beklediğini ve amcaoğlum (yani Hz. Ali b. Ebu Talip) ve kızım gelmeyene kadar Medine’ye girmeyeceğim dediğini yazmıştır. Tıpkı Şeyh Tusi’nin yazdığına göre Hz. Fatıma’nın (s.a) yanı sıra İmam Ali’nin (a.s) annesi Hz. Fatıma binti Esed ve Abdülmuttalib b. Zübeyr’in (Dabaet’in nakline göre Zübeyr’in) kızı Fatıma da Hz. İmam Ali (s.a) ile birlikte hicret etmişlerdir.[23]
Evlilik

Hz. Fatıma’nın (s.a) çok taliplisi vardı. Hz. Peygamberin (s.a.a) ashabından Ömer, Ebu Bekir, Abdurrahman b. Afv vb. gibileri kendisine talip olmuşlar ancak Peygamber Efendimiz (s.a.a) kabul etmemiş[24] ve onlara cevap olarak şöyle buyurmuştur: Fatıma daha küçüktür. Ancak Hz. Ali (a.s) Hz. Fatıma’yı (s.a) istediğinde Peygamberimiz (s.a.a) kabul etmiştir.[25]Peygamber Efendimiz Hz. Fatıma’ya (s.a) şöyle buyurmuştur: زوّجتکِ أقدم الاُمة اسلاماً ; “Seni ilk Müslüman olan kişiyle evlendiriyorum”[26] aynı şekilde Muhacirlerden de bir grup Hz. Fatıma’ya talip olmuş,[27] ancak Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Fatıma’nın evlilik işi Allah’ın elindedir. Eğer kendisi uygun görür ve münasip bilirse o şekilde olacaktır ve Ben ilahî hükmü beklemekteyim (انی انتظربها القضاء).[28]

Hz. Fatıma’nın (s.a) Hz. Ali (a.s) ile evliliği Hicretin ikinci yılında Medine’de[29] gerçekleşti. Hz. Fahri Kâinatın (s.a.a) kızının mehri takriben 400 dirhemdir. İmam Ali (a.s) eşyalarından birisini satarak bu parayı elde etti. Bu eşyanın ne olduğu konusunda ihtilaf vardır. Bazı tarihçiler bunun kalkan, bazıları koyun derisi yahut Yemen gömleği veya deve olduğunu yazmışlardır. Her ne olursa olsun Hz. Ali (a.s) o eşyasını satarak Peygamber Efendimiz'in (s.a.a) yanına gelir. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) onu saymadan bir kısmını Bilal’e verir ve şöyle der: “Bu para ile kızıma güzel koku al!” geri kalan parayı Ebu Bekir’e verir şöyle der: “Bu parayla kızımın ihtiyaç duyduğu şeyleri temin et.” Ammar Yasir ve birkaç yâranını da Hz. Zehra’nın (s.a) çeyizi için uygun görülen şeyleri almaları için Ebu Bekir’le gönderir. Şeyh Tusi, Hz. Zehra’nın (s.a) çeyizini şu şekilde kaydetmiştir: Yedi dirhem değerinde bir gömlek, dört dirhem değerinde bir başörtüsü, Hayber malı siyah bir kadife, hurma liflerinden yapılmış bir divan, üzeri hurma yaprakları ile örülmüş divan,Mısır keteninden mamul, birinin içi lifle, öbürünün ise yünle doldurulmuş iki döşek, içleri izhirden (Mekke samanı, Burya bitkisi, bir çeşit ince yapraklı ve ilaç özelliği de olan kokulu bir bitkiden) doldurulmuş Taif derisinden dört yastık,yünden yapılmış bir perde, Hacer yapımı bir hasır (Hacer’den maksat, Bahreyn merkezidir. Ayrıca Medine yakınlarında bulunan bir köyün adıdır), bir el değirmeni, bakır bir çamaşır leğeni, deriden yapılmış bir su kabı, ahşap bir kap, süt sağmak için bir kâse, su için bir kırba (tulu), ziftle kaplanmış mitehre (ibrik, abdest kabı ve temizlikte kullanılan şeyler), yeşil bir testi ve topraktan yapılmış birkaç tane çömlek.[30]

Evliliğin üzerinden birkaç gün geçmemişti ki Hz. Fatıma’nın (s.a) Hz. Peygamber Efendimizden (s.a.a) uzak kalışı kendisine ağır gelmişti. Çünkü uzun yıllar boyunca yanında kalmıştı ve Hz. Hatice’nin (s.a) hatırasını Efendimize (s.a.a) yaşatmaktaydı. Hz. Hatice’nin vasfı hakkında şöyle buyurmuştur: “Hatice’nin (s.a) yerini kim alacaktır? İnsanlar beni yalanladıklarında o doğrulamış, herkes beni terk ettiğinde, o Allah’ın dinine iman ve malıyla yardımcı olmuştur.” Bundan dolayı damat ve geline kendi evinde yer verme kararı aldı. Hz. Hatice’nin (s.a) yadigârının her zaman yanında olmasını istedi. Ancak o, şu anda Hz. Ali’nin (s.a) eşiydi ve onun evinde kalmalıydı. Eğer kendi evine yakın bir yerde onlara bir yer hazırlarsa rahatlayacaktı, ama Medine Müslümanlarının zahmete düşebilmeleri de mümkündü. Sonunda gelin ve damada kendi evinde yer vermeye karar verdi, ancak bu zor bir işti. Çünkü kendi evinde iki kadın (Sevde ve Ayşe) yaşamaktaydı. Ashabından Harise b. Numan bu olaydan haberdar olarak Hz. Peygamberin (s.a.a) yanına gelir ve şöyle der: Benim evlerin hepsi sana yakındır. Kendim ve neyim varsa hepsi sizindir. Allah’a and olsun ki malımı alman bana bırakmandan daha sevimlidir. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a) cevap olarak şöyle buyurur: Allah seni mükâfatlandırsın. O günden sonra Hz. Fatıma (s.a) ve Hz. Ali (a.s) Harise’nin evlerinden birisine taşındılar.[31]
Aile Yaşamı

Hz. Fatıma (s.a) yemek ve giyimde en aza kanaat ederdi. Ev işlerini de kimseye yüklemezdi, su taşımaktan, ev süpürmeye, mısır veya buğday öğütmekten, çocuk bakmaya, hepsini kendisi yapardı. Bazen tek eliyle değirmeni çeker, buğday veya mısırı öğütür ve diğer eliyle bebeğini uyuturdu.[32] İbn Sa’d kendi senediyle İmam Ali’den (a.s) şöyle rivayet etmektedir: Zehra (s.a) ile evlendiğimizde yer sergimiz koyun derisi idi, geceleri onun üzerinde uyur, gündüzleri su taşıyan devemize onun üzerinde ot verirdik ve bu deveden başka bir hayvanımız yoktu.[33] Hz. Ali (a.s) Beni Sa’d’dan bir adama şöyle der: Fatıma ve kendi hakkımda sana bir şey anlatmamı ister misin? Fatıma babasının gözünde en sevgili kişi idi. O, benim evimde kırba ile çok su taşıdı. O kadar çok el değirmeni ile bir şeyler öğüttü ki ellerinin içi nasır bağladı. Evi o kadar çok süpürdü ki örtüsü toprak rengini aldı.[34] Rivayetlerde nakledildiğine göre, Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a) Hz. Fatıma (s.a) ve Hz. Ali’nin (a.s) evine gelir, onlara sevgisini gösterir ve çokça iltifatlarda bulunurdu. Bir gün Hz. Fatıma’ya (s.a) “eşini nasıl buldun?” diye sorar. Hz. Fatıma (s.a) şöyle cevap verir: En üstün eştir… daha sonra Hz. Ali’ye (s.a) Hz. Fatıma’yı(s.a) , Hz. Fatıma’ya (s.a) da Hz. Ali’yi (s.a) koruyup kollamasını öğütler. Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır: Allah’a and olsun ki o günden Fatıma (s.a) hayatta olduğu son güne kadar onu öfkelendirecek hiçbir iş yapmadım ve hiçbir şeye onu zorlamadım. O da hiçbir zaman beni öfkelendirmedi ve hiçbir şeyde itaatsizlik etmedi. Gerçekten her ne zaman ona bakarsam üzüntü ve kederim bertaraf olur giderdi.[35] Hz. Fatıma (s.a) Hz. Ali (a.s) ile müşterek yaşamında evin işlerini görür, yemek ve ekmek hazırlardı. Hz. Ali (a.s) ise ev dışındaki işleri yapar, yaşam gereklerini yerine getirirdi.[36]
Babaya Yardım

Uhud Savaşı'ndan sonra Hz. Zehra’ya (s.a) babasının savaş esnasında yaralandığı ve bir taşın yüzüne isabet ettiğini, yüzünün kanlara boyandığı haberini verirler. Bir grup kadınla birlikte yola düşer, Yanlarına su ve yiyecek şeyler de alarak savaş meydanına giderler. Kadınlar yaralılara su verir ve yaralarını sararlar. Hz. Fatıma (s.a) babasının yarasını temizler,[37] ancak kan durmaz. Kanın durması için biraz sazlık yakar ve külünü yaraya koyar.[38] Bu savaşta Hz. Peygamberin amcası Hz. Hamza (a.s) ve yetmiş’in üzerinde Müslüman şehit olur. Bu olaydan sonra, tıpkı Vakıdi’nin yazdığına göre, Hz. Fatıma (s.a) iki üç günde bir kendisini Uhud’a ulaştırır, şehitlerin mezarlarının başında ağlar ve onlara dua ederdi.[39]
Çocukları

Peygamber kızı, Hz. Ali’ye (a.s) Hasan ve Hüseyin (a.s) adlı iki oğul ile Zeynep ve Ümmü Gülsüm adlarında iki kız vermiştir. Tarih ve siyer yazarlarından hiç kimse bu dört çocuğun varlığı hakkında tereddüt etmemişlerdir. İmam Hasan (s.a) Hicretin üçüncü yılında Ramazan ayının ortasında, İmam Hüseyin (a.s) ise Hicretin dördüncü yılında Şaban ayında dünyaya gelmiştir.[40] Şia tezkire yazarlarıyla bir grup Ehlisünnet uleması, Peygamber kızının ‘‘Muhsin’’ adlı bir oğlunun daha olduğunu yazmışlardır. Hicretin 236. yılında vefat eden Kureyş nesep yazarı Mus’ab Zübeyri Muhsin ismini zikretmemiştir. Ancak Belazuri (Ölümü 279) şöyle yazmaktadır: Fatıma (s.a) Hz. Ali (a.s) için Hasan, Hüseyin ve Muhsin adlı çocukları doğurmuştur. Muhsin küçük yaşta ölmüştür.[41] Ayrıca şöyle yazmaktadır: Muhsin dünyaya geldiğinde Hz. Peygamber (s.a.a) Hz. Fatıma’ya şöyle sordu: Ona ne ad koydun? Dedi ki: Harb. Buyurdu ki: Onun adı Muhsindir.[42] Ali b. Ahmed b. Said Endülüsi (384–456) Cumhuretu Ensabü’l Arab adlı kitabında şöyle yazmaktadır: Muhsin küçük yaşlarda öldü.[43] Şeyh Müfid, Hz. Ali’nin (a.s) Hz. Fatıma’dan (s.a) olma çocukları hakkında şöyle yazmaktadır: Hasan, Hüseyin, Zeyneb-i Kübra ve künyesi Ümmü Gülsüm[44]olan Zeyneb-i Suğra. Bu babın sonunda ise şöyle yazmaktadır: “Şialar diyorlar ki Fatıma, Peygamberden (s.a.a) sonra bir çocuğunu düşürdü. Ona gebe olduğu sırada onun adını Muhsin koymuştu.”[45] Taberi ise şöyle yazmaktadır: “Diyorlar ki Fatıma’nın Ali’den (a.s) olma küçük yaşta ölen Muhsin adlı bir çocuğu daha vardı.” Şii rivayetlerde ve bazı Ehlisünnet kitaplarında kaydedildiğine göre bu çocuk (Muhsin) Hz. Peygamberin (s.a.a) vefatından sonra yaşanan çekişme ve kargaşa sırasında Hz. Fatıma’nın (s.a) aldığı darbe sonucu düşmüştür.[46]
Ebu Bekir ve Ömer’e Öfkesi

Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) vefat ettikten sonra, gücü ele geçiren Ebu Bekir, onun mirasının (miras burada genel anlamındadır. Genel anlamda miras, babasından çocuğuna kalan şeylere denir, hatta babası hayatta olsa bile.)[47] tasarruf edilmesi emrini verdi. Peygamber kızı Hz. Fatıma (s.a), ben Peygamberin kızıyım ve herkesin babasından miras aldığı gibi bende babamdan miras alırım dese de Ebu Bekir şöyle söyledi : “Ben Peygamberden duydum ki şöyle buyurdu: Biz peygamberler miras bırakmayız, bizlerin geride bıraktıkları şeyler sadakadır.” Hz. Fatıma (s.a) bu sözü duyunca hayretlere kapılarak ben onun varisi olduğum halde nasıl olurda benim bu hadisten haberim olmaz yahut hepinizden Peygambere (s.a.a) daha yakın olan Ali’nin (a.s) nasıl olurda bundan haberi olmaz?! dedi. Hz. Fatıma (s.a) bu şekilde şiddetle halifenin karşısında durmuş ve Muhacir ve Ensar Peygamberin (s.a.a) mescidinde olduğu sırada bir hutbe (Fedekiye Hutbesi) okumuş ve Kur’an’da geçen miras ayetleri ile Ebu Bekir’i şiddetle kınamıştır.

Yalnızca Şia uleması değil, tıpkı bazı Ehlisünnet ulemalarının yazdığına göre, Hz. Peygamber (s.a.a) hayatta iken وَاٰتِ ذَا الْقُرْبٰى حَقَّهُ (Yakın akrabaya hakkını ver.) (İsra, 26. ayet nazil olunca Fedek’i Hz. Fatıma’ya (s.a) verdi.[48] Sahih-i Buhari’de rivayet edildiğine göre, Ebu Bekir, Hz. Fatıma’ya (s.a) Hz.Peygamber'in (s.a.a): ‘Biz peygamberler miras bırakmayız, bizlerin geride bıraktıkları sadakadır’ buyurduğunu söyleyince, Hz. Fatıma öfkelenir ve ondan yüzünü çevirir ve ölene kadar ondan uzak durur.[49] Hz. Fatıma’nın (s.a) öfke ve rahatsızlığı yalnızca Şia kitaplarında değil, bilakis Ehlisünnet kaynaklarında da nakledilmiştir. Hz. Peygamber'den (s.a.a) şöyle bir rivayet nakletmektedirler: “Fatıma benim bir parçamdır, her kim onu öfkelendirirse beni öfkelendirir.[50] Buna ek olarak, Fedek’i gasp edenler burada Hz. Fatıma’nın (s.a) sözlerini yalanlayarak başka bir problemle karşı karşıya kalmışlardır. Şöyle ki onun yalanlanması Hz. Fatıma’yı (s.a) her türlü günah ve çirkinlikten paklayan Kur’an’ın “Tathir Ayeti” ile çelişmekte ve bu durum bu kişiler için sorun teşkil etmektedir.
Fedek
İbadet

İmam Cafer Sadık (a.s) kendi babaları aracılığı ile Hz. Hasan b. Ali’den (a.s) şöyle bir rivayet nakletmektedir: Annem, Cuma geceleri sabaha kadar mihrapta ibadete durur ve dua etmek için ellerini açtığında imanlı erkek ve kadınlara dua ederdi, ancak kendisi hakkında bir şey demezdi. Bir gün kendisine dedim ki Anneciğim! Neden başkalarına ettiğin gibi kendin için de dua etmiyorsun? Buyurdu ki: “Oğulcuğum! Komşu daha önceliklidir.”[51] “Tesbihat-ı Fatıma (s.a)” diye ünlenen ve Şii, Sünni ve diğer güvenilir kaynak ve belgelerde rivayet edilen kendisine ait tesbihlerherkesin nazarında meşhurdur. Sünneti yerine getirmekte kendilerini zorunlu bilenler, bu tesbihleri her namazdan sonra: “otuz dört kere Allah-u Ekber, otuz üç kere el-Hamdulillah ve otuz üç kere Subhanallah” demektedirler.[52] Ayrıca Seyyid İbn Tavus’un “İkbal” adlı kitabında öğlen, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarından sonra düzenli bir şekilde okuduğu duaları rivayet etmiştir. Aynı şekilde zorluk anlarında okunan başka dualarını da nakletmiştir. Kendilerini dua ve müstehap amelleri yerine getirmekle mükellef bilenlerin bu dualara aşinalıkları vardır.[53]Ehlisünnet'in ileri gelenlerinden Hasan Basri şöyle diyor: “Bu ümmette Fatıma’dan (s.a) daha abid birisi gelmemiştir, namaz ve ibadetlere o kadar çok önem verirdi ki ayakları şişerdi.”[54]
Şehadeti ve Vasiyeti

Babasının ölümü, eşinin haksızlığa uğraması, hakkının elinden alınması ve bunlardan daha önemlisi Hz. Resulullah’tan (s.a.a) –kısa bir süre- sonra Müslümanların sünnetlerinde yaşanan değişiklikler, Peygamber (s.a.a) kızının önce ruhunu ve ardından cismini oldukça sarsmış ve rahatsız etmişti. Nitekim tarih şahitlik etmektedir ki babasının ölümünden sonra hiçbir fiziksel hastalığı bulunmuyordu. Hastalığı bu olaylardan sonra baş göstermiştir.[55]
Hz. Fatıma’nın (s.a) Hasta Döşeğindeki Konuşmaları

Hz. Zehra (s.a) hasta yatağındayken bir grup kadın ziyaretine gelerek kendisine şöyle bir soru yönelttiler: “Peygamber kızı nasılsın? Hastalığın nasıl oldu?” Hz. Fatıma (s.a) bu sorular karşısında kapsamlı bir cevap vererek şöyle buyurur:

    “Allah'a and olsun ki, dünyanızı sevmediğim ve erkeklerinize darıldığım halde sabahladım. Onları denedikten sonra uzağa attım, sınadıktan sonra onlara sinirlendim. Keskinlikten sonra körelme, ciddiyetten sonra gevşeklik, düz kayaya vurmak, mızrağın (veya kanalın) çatlaması, görüşlerin bozulması, isteklerin sapması ne de kötüdür! Çaresizlikten onun (Fedek ve hilafetin) yularını onlara taktım ve onlara yükledim, bütün yağmaları onlara yönelttim. Zalim kavim hayır görmesin, neticesiz kalsın, rahmetten uzak olsun.
    Yazıklar olsun onlara! Onu (hilafeti), risalet merkezinden nübüvvet ve hidayet temelinden, Ruhü’l Emin’in (Cebrail’in) indiği evden, din ve dünya işlerine âlim olanın elinden çıkardılar. “Bilin ki bu, büyük ve apaçık bir hüsrandır.”
    Ali’den (s.a.a) intikam almalarının sebebi ne idi? Allah'a and olsun ki, onun kılıcının kimseyi tanımamasından, ölüme itina etmemesinden, düşmanları çiğnemesinden, kılıcının darbesinden ve Allah rızası için olan öfkesinden dolayı ondan intikam aldılar.
    Allah’a and olsun ki, eğer yoldan çekilseydiler (engel olmasaydılar), Resulullah’ın (s.a.a) Ali’ye (a.s) bıraktığı yulardan (önderlikten) vazgeçselerdi ve onu (hilafet devesinin dizginini) Ali’ye (a.s) bıraksalardı, bu deve onları doğru yola götürürdü, onları (hakkı) kabule zorlardı, halka yumuşak davranırdı, seyredicisi yorulmazdı ve asla süvarisi usanmazdı. Şüphesiz onları hazmı kolay, tatlı, iki tarafı ağzına kadar dolu ve çamura bulaşmamış bir suya götürür ve suya kanmış olarak geri getirirdi.
    Hz. Ali (a.s) onlara, gizlide ve açıkta nasihat etti. Hilafete ulaşsaydı zenginlikten dolayı çok süslenmezdi (beytülmalden kendisi için mal biriktirmezdi), susuzluğunu ve açlığını gidereceği az bir miktar hariç, dünya malından bir şey toplamazdı. O zaman kimin zahit, kimin dünyaya meyilli olduğu, kimin doğru konuşan, kimin de yalancı olduğu ortaya çıkmış olacaktı. “Eğer halk inansalardı, korkup-sakınsalardı, gerçekten üzerlerine hem gökten, hem de yerden bolluklar (bereketler) açardık; ancak onlar yalanladılar, biz de onları kazandıkları şeylerden dolayı cezalandıracağız.” “ Zulmetmiş olanlara da, kazanmakta oldukları kötülükler isabet edecektir ve onlar (Allah'ı) aciz bırakabilecek de değillerdir.”
    Gel de kulak ver, zaman hayatta ne de şaşılacak şeyler gösterir. Şaşarsan, onların sözleridir şaşırtan. Ah bir bilsem bunların hangi dayanağa dayandıklarını da isnat ettiklerini ve hangi vesileye sarıldıklarını! Evlatlarımın aleyhine kimlerin teşebbüste bulunduğunu, galip geldiğini ve onları yok ettiğini bir bilsem! “Ne de kötü dost ve yaver!” “Zalimler için ne de kötü bir değiştirmedir bu.” Allah’a and olsun, bunlar halkın önderini ve sıkıntılarındaki sığınağını bir kenara itip aşağılık ve akılsız kimseleri öne geçirdiler. O halde “güzel iş yaptık diye zannedenlerin yüzleri yere sürtülsün! “Dikkat edin, aslında onlar bozguncuların kendileridir, ama bunun bilincinde değildirler.”
    Vay onların haline! “Acaba başkalarını hakka hidayet eden mi itaate daha layıktır, yoksa başkası tarafından hidayet edilmedikçe hakkı bulamayan kimse mi? Peki ne oluyor size? Nasıl da hüküm veriyorsunuz?”
    Dikkat edin! Bunların hilafeti yeni gebe olmuştur, o halde biraz mühlet verin de nasıl bir meyve vereceğini bekleyin! Sonra ondan dolu tanesi büyüklüğünde [süt yerine] taze kan ve helak eden zehir sağın. “İşte burada batıl yolu tutanlar hüsrana uğradılar.” Ve gelecektekiler, öncekilerin kurduklarının akıbetini görüp bileceklerdir.
    [Artık muradınıza erdiniz] Dünyanızdan hoşnut olun ve kalpleriniz gelecek fitnelere hazırlıklı olsun. Keskin kılıçlar ve zorbalığın ve zulmün en kötüsünü reva gören saldırganların gücü, müjdeler olsun size. Kuşatıcı fitneler ve beytülmalde hiç kimsenin rağbet etmeyeceği kadar mal bırakan zalimlerin zulmü müjdeler olsun size! Onlar topluluğunuzu [mahsulünüzü] biçeceklerdir. O halde hasret ve hüzün olsun size! Nerelerdesiniz? Gerçekten [Allah’ın hak ve rahmet yolu] size kaybolmuştur, “İstemediğiniz halde mi biz sizi Allah’ın rahmetine [dosdoğru yola ] zorlayalım?!”[56]

“Dünya kadınlarının en üstünü dört kişidir: “İmran’ın kızı Meryem (s.a), Muhammed’in (s.a.a) kızı Fatıma (s.a), Huveylid’in kızı Hatice (s.a) ve Firavun’un hanımı Asiye (s.a).”
—Hz. Muhammed Mustafa (s.a.a), Keşfü’l- Gumme, c. 2, s. 76.
Toprağa Verilmesi Ve Hz. Ali’nin (a.s) Sözleri

Şia uleması, Peygamber (s.a.a) kızının gece toprağa verildiği konusunda ittifak etmişlerdir.[57] Yakubi’nin yazdığına göre Hz. Fatıma (s.a) gece vakti defnedildi ve Salman, Ebu Zer ve bir görüşe göre Ammar Yasir’in dışında kimse defin sırasında hazır bulunmadı.[58] Şeyh Tusi’nin Emali adlı kitabında Müminlerin emiri Hz. Ali’den (a.s) naklettiği bir rivayete göre amcası Abbas b. Abdulmuttalib, Hz. Ali’ye (a.s) Hz. Fatıma (s.a) için görkemli bir defin merasimi yapılması için öneride bulunur, ancak Hz. Ali(a.s), Hz. Fatıma’nın (s.a) defin işlemlerinin gizli olmasına dair kendisine vasiyette bulunduğunu söyler.[59](Ehlisünnet ulemasından) İbn Sa’d da Hz. Fatıma’nın (s.a) gece defnedildiğine ve O'nu Hz. Ali’nin (a.s) defnettiğine dair bir rivayet nakletmektedir.[60] Belazuri de iki rivayette bunun aynısını yazmıştır.[61] Buhari ise şöyle yazmaktadır: “Eşi gece vakti onu defnetti ve Ebu Bekir’in onun cenazesinde hazır olmasına izin vermedi.”[62] Hicri dördüncü yüzyılın başlarında vefat eden ve kitabını üçüncü yüzyılın ortalarında yazan, Şia’nın büyük ulema ve muhaddislerinden olan Kuleyni’nin kitabı, Şia’nın en eski senetlerini barındırmaktadır. Kuleyniise bu konu hakkında şöyle yazmaktadır: “Fatıma (s.a) vefat edince Müminlerin emiri (Ali b. Ebu Talib aleyhisselam) onu gizlice defnetti. Kabri tanınmasın diye izleri sildi. Sonra kalkıp Resulullah'ın (s.a.a) kabrine döndü ve dedi ki:

    “Benden sana selam olsun ya Resulullah! Ve şimdi seni ziyaret etmekte olan, toprağa giden, benden ayrılan, senin tarafına geçen, Allah'ın sana bir an önce kavuşmasını irade ettiği kızından. Sevgili kızından ayrılmaktan dolayı sabrım azaldı, dünya kadınlarının efendisinin ayrılığından dolayı direncim kalmadı. Ancak, bir tesellim var ki senin yokluğunda sünnetin benim için bir dayanaktır. Ben, senin mübarek başını kabre koydum (defnettim) ve senin mukaddes ruhun, benim boğazımla göğsüm arasından dışarı çıktı. Seni kendi ellerimle toprağa uğurladım. Evet, Allah'ın kitabında benim için kabullerin en güzeli vardır. Biz Allah 'tan geldik ve ona döneceğiz.
    Kuşkusuz emanet geri alındı, Zehra elimden çıktı. Ya Resulullah (s.a.a) şu masmavi gök ne kadar çirkin ve şu yeryüzü ne kadar toz dumandır artık. Hüznüm sonsuzdur, gecem uykusuzlukla geçmektedir. Keder hep kalbimdedir. Bu durum, Allah'ın benim için de senin bulunduğun diyarı ziyaret edeceğim güne kadar sürecektir.'Bir hüznüm var ki yürek paralayıcı ve bir kederim var ki çok ağırdır.Ayrılık ne çabuk girdi aramıza! Allah'a şikâyetlerimi bildiriyorum. Kızın sana ümmetinin nasıl hakkını gasp etme hususunda yarıştıklarını anlatacaktır. Ona sor olup bitenleri, durumu ondan öğren. Onun göğsünü yakan nice dertleri vardı. Ama onları söyleyecek, açacak bir yol bulamamıştı. Ama şimdi söyleyecek ve Allah da hükmünü bildirecektir. Çünkü o, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.
    Selam size! Veda selamı. Eğer buradan geri dönüyorsam bu sıkıntılı oluşumdan dolayı değildir ve eğer kalırsam bu Allah'ın sabredenler için öngördüğü ödülden yana ümitsizliğe düştüğüm anlamına gelmez. Vah! Vah! Sabır, daha güvenli ve daha güzeldir.''Eğer, düşmanların saldırılarından endişe etmeseydim burada bekler, itikâf ederdim. Çocuğu ölmüş yaslı bir kadın gibi bu musibetten dolayı matem tutardım.
    Allah'ın gözetimi altında, kızın gizlice defnedildi. Hakkı çiğnendi, mirasına el kondu. Hâlbuki aradan çok zaman geçmemişti ve senin hatıran eskimemişti. Ya Resulullah, şikâyetimiz Allah'adır. Ya Resulullah, en güzel teselli de sendendir. Allah'ın salatı ve hoşnutluğu senin ve onun üzerine olsun.”[63]

Fazilet ve Erdemleri

    Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde defalarca nakledilen rivayetlerin tamamının içeriğine göre Hz. Peygamber Efendimiz(s.a.a), Tathir ayetinin

إِنَّمَا یرِ یدُ اللَّـهُ لِیذْهِبَ عَنکمُ الرِّ جْسَ أَهْلَ الْبَیتِ وَیطَهِّرَ کمْ تَطْهِیرً (Tercüme: Ey Ehlibeyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz kılmak istiyor.) (33–33) Numuneleri hakkında şöyle buyurmuştur: Fatıma (s.a), eşi ve iki oğlu.[64] Yine Sahabenin faziletlerinde rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.a) altı ay boyunca sabah namazına gitmeden önce Hz. Fatıma’nın (s.a) evinin önünde durur ve şöyle seslenirdi: Ey Ehlibeyt! Namaz! Namaz! Ey Ehlibeyt! “Allah sizden yalnızca her türlü kir ve günahı gidermek ve sizi tertemiz kılmak istiyor.”[65]

    Çeşitli Ehlisünnet kaynaklarına göre Hz. Resulullah’ın (s.a.a) değerli kızı Hz. Fatıma’ya (s.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Şüphesiz Allah senin gazabınla gazaplanır ve senin hoşnut olmanla razı olur. (ان الله یغضب لغضبک ویرضی لرضاک)[66]
    Ehlisünnet kaynaklarının Peygamber Efendimiz'den (s.a.a) naklettiğine göre Hz. Fatıma’ya (s.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Fatıma! Âlemlerin kadınlarının, bu ümmetin ve mümin kadınlarının efendisi olmaktan hoşnut olmaz mısın?[67] “Âlemlerin kadınlarının efendisi/Seyyidetü’n-nisai’l Âlemin” tabiri İmam Ali (a.s) tarafından da Hz. Zehra (s.a) için mezarının başında kullanılmıştır.[68]
    Hz. Fatıma’nın (s.a) muhaddise olması. Hâlbuki o, ne imamdır ve ne de peygamber. Muhaddise: Şu yollardan biri aracılığı ile çeşitli eşyanın hakikatini bilmektir:

    Mebde-i A’lâ’dan, ilmin ilham ve mukaşefe yoluyla bilinmesi.
    Veya başkalarına gizli olan hakikatlerin onun kalbine akmasıdır.[69]Hakeza Muhaddise: Meleğin sesini duyar, ama onu görmez.[70]Fatıma’nın Mushaf’ı da Hz. Fatıma (s.a) ile meleğin konuşmalarından alıntıdır. O konuşmaları Hz. Ali’ye (a.s) söyler o da yazardı.[71]Mushaf’ta helal ve haramlar yer almamaktadır, ancak gelecekteki şeylerin ilimleri yer almaktadır.[72]

Kur’an-ı Kerim’de de Hz. Fatıma’nın (s.a) faziletlerine delalet eden ayetler bulunmaktadır. Örneğin: Meveddet Ayeti (Şura, 23), Mübahele Ayeti (Al-i İmran, 61), İt’am Ayeti (İnsan, 8 ve 9). Ehlisünnet ve Şia yoluyla nakledilen hadislerde de Hz. Fatıma’nın (s.a) faziletlerini ortaya koyan hadisler zikredilmiştir. Örneğin: Bi’da (Parça) Hadisi, Enha Hadisi, Hassanet Hadisi, Buğz Hadisi, Levlake Hadisi… Ayrıca Ehlisünnet mensuplarının her biri de Hz. Fatıma’yı (s.a) bir şekilde methetmişlerdir.[73]
Dipnot

    Yukarı git↑ Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 123.
    Yukarı git↑ Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 21.
    Yukarı git↑ Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 33.
    Yukarı git↑ Meclisi, Biharü’l Envar, c. 43, s. 16; İbn Şehraşub, Menakıp, c. 3, s. 132; Kummi, Beytü’l Ehzan, s. 12.
    Yukarı git↑ Ayeti, Çekide-i Tarihi Peygamber-i İslam, s. 35.
    Yukarı git↑ Kuleyni, Usul-i Kâfi, c. 1, s. 530.
    Yukarı git↑ Ahmed b. Ebu Yakub, (İbn Vazıh Yakubi), Tarih-i Yakubi, tercüme: Muhammed İbrahim Ayeti, c. 1, s. 512.
    Yukarı git↑ Ayeti, Çekide-i Tarihi Peygamber-i İslam, s. 35–36. (Misbahü’l Muteheccid, s. 561’den naklen).
    Yukarı git↑ Mehellati, Zendegani-i Hz. Fatıma ve Doğteranı An Hazret, s. 7–8.
    Yukarı git↑ Mukaddesi, Baz Pejuhi Tarihi Veladet ve Şehadeti Masuman (a.s), s. 156–157.
    Yukarı git↑ Mukaddesi, Baz Pejuhi Tarihi Veladet ve Şehadeti Masuman (a.s), s. 170.
    Yukarı git↑ Mukaddesi, Baz Pejuhi Tarihi Veladet ve Şehadeti Masuman (a.s), s. 173–174.
    Yukarı git↑ Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 35.
    Yukarı git↑ Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 36–39.
    Yukarı git↑ Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 39–45.
    Yukarı git↑ Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 39–45.
    Yukarı git↑ Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 42.
    Yukarı git↑ Ensabü’l Eşraf, s. 269 ve 414; Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 42’den naklen.
    Yukarı git↑ İbn Hişam, c. 4, s. 29; Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 42’den naklen.
    Yukarı git↑ İbn Hişam, c. 4, s. 30; Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 42-44’den naklen.
    Yukarı git↑ Yakubi, Tarih, c. 2, s. 31; Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 43’den naklen.
    Yukarı git↑ Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 43.
    Yukarı git↑ El-Tusi, el-Emali, Tahkik ve Tashih, Behrad el-Caferi, Ali Ekber el-Gaffari, Tahran, Darü’l Kutub İslamiyye, 1380, s. 694–695.
    Yukarı git↑ İbn Sa’d, Tabakat, h. 8, s. 11.
    Yukarı git↑ Nesai, Sünen-i Nesai, h. 6, s. 62.
    Yukarı git↑ Şefii Şahrudi, Silsile Mevzuat el-Gadir Allame Emini, c. 8 (Sıddıka-i Tahire, Fatıma Zehra) s. 60.
    Yukarı git↑ Yakubi, Tarih Yakubi, c. 2, s. 310.
    Yukarı git↑ Kazvini, Fatımatü’z-Zehra ez veladet ta Şehadet, s. 191.
    Yukarı git↑ Ayeti, Çekide-i Tarihi Peygamber-i İslam, s. 35.
    Yukarı git↑ Emali, c. 1, s. 39; Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 58-59’dan naklen.
    Yukarı git↑ Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 72–73; Ayrıca Bkz. İbn Sa’d, Tabakat, c. 8, s. 22–23.
    Yukarı git↑ Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 84.
    Yukarı git↑ İbn Sa’d, Tabakat, c. 8, s. 14; Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 84’den naklen.
    Yukarı git↑ Müsned-i Ahmed, c. 2, s. 329; Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 85’ten naklen.
    Yukarı git↑ Mehallati, Zindegani Fatıma Zehra ve Doğteranı An Hazret, s. 69–70.
    Yukarı git↑ Kazvini, Fatımatü’z- Zehra ez veladet ta Şehadet, s. 236; Meclisi, Biharü’l Envar, c. 43, s. 31 (Ayyaşi Tefsirinden naklen).
    Yukarı git↑ Megazi, s. 249; Bkz. Ensabü’l Eşraf, s. 324, Vakidi kadınların sayısını 14 olarak belirtmiştir. Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 78’den naklen.
    Yukarı git↑ Megazi, s. 250; Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 78’den naklen.
    Yukarı git↑ Megazi, s. 313; Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 79’dan naklen.
    Yukarı git↑ Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 242.
    Yukarı git↑ Ensabü’l Eşraf, s. 402; Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 242’den naklen.
    Yukarı git↑ Ensabü’l Eşraf, s. 404; Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 242’den naklen.
    Yukarı git↑ Cumhuret Ensabü ’l Arab, s. 16; Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 243’den naklen.
    Yukarı git↑ İrşad, c. 1, s. 355; Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 243’den naklen.
    Yukarı git↑ El-Müfid, el-İrşad, Kum, Said b. Cubeyr, 1428, s. 270–271; Ayrıca, Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 243.
    Yukarı git↑ Bkz. El-Milel ve’n Nihel, c. 1, s. 77; Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 243’den naklen.
    Yukarı git↑ Bkz. Munteziri, Hz. Fatıma Zehra’nın (s.a) hutbesi ve Fedek Macerası, s. 392.
    Yukarı git↑ Es-Süyuti, Celalettin, ed-DurrÜ’l Mensur fi Tefsiri’l Me’sur, c. 4, Kum, Ayetullah Necefi Meraşi Kütüphanesi, 1404, s. 177; Ayrıca, Hasakani, Ubeydullah b. Ahmed, ŞevahidÜ’l Tenzil, Li-KavaidÜ’t -Tafdil, Tahkik: Muhammed Bakır Mahmudi, Tahran, İslami İrşat Bakanlığı baskı ve yayınları, 1411, s. 438–442.
    Yukarı git↑ Sahih-i Buhari, c. 4, Darü’l Fikr, Li-Tabae ve’n Neşr ve’t Tavzi, 1401/1981, s. 42.
    Yukarı git↑ Sahih-i Buhari, c. 4, Darü’l Fikr, Li-Tabae ve’n Neşr ve’t Tavzi, 1401/1981, s. 210.
    Yukarı git↑ Keşfü’l Gumme, c. 1, s. 468; Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 93’den naklen.
    Yukarı git↑ Bazı rivayetlerde bu tesbihatın sayısı daha farklı bir şekilde zikredilmiştir. Burada yazılan, meşhur fetva esasına göredir. Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 94.
    Yukarı git↑ Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 94.
    Yukarı git↑ Biharü’l Envar, c. 43, s. 84.
    Yukarı git↑ Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 144–145.
    Yukarı git↑ Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 149–153; Es-Saduk, Meaniü’l Ehbar, Tashih ve Talik: Ali Ekber El-Gaffari, Kum, Müessese en-Neşrü’l İslamiyye, 1379, s. 354–356; İbn Tayfur, Ebu’l Fadl Ahmed b. Ebu Tahir, Belagatü’n-Nisa, Tahkik: Yusuf el-Bakai, Beyrut, Darü’l Edva, 1420/1999, s. 28–30.
    Yukarı git↑ Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 158.
    Yukarı git↑ Tarih-i Yakubi, Tercüme Muhammed İbrahim Ayeti, c. 1, Tahran, İlmi ve Ferhengi, 1378, s. 512.
    Yukarı git↑ Et-Tusi, el-Emali, Tahkik ve Tashih: Behrad el-Caferi, Ali Ekber el-Gaffari, Tahran, Darü’l Kutubü’l İslamiyye, 1380, s. 245.
    Yukarı git↑ İbn Sa’d, Tabakat, c. 8, s. 18–19; Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 158’den naklen.
    Yukarı git↑ Ensabü’l Eşrab, s. 405; Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 158’den naklen.
    Yukarı git↑ Sahihi, c. 5, s. 177; Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 158’den naklen.
    Yukarı git↑ Kuleyni, Usul-i Kâfi, c. 1, babı Mevludu Zehra, Tahran, el-Mektebetü’l İslamiyye, 1388, s. 381–382. Bu hutbe Nehcü’l Belağa’da, Tercüme, Seyyid Cafer Şehidi, Hutbe, 202, s. 337–338 ve ayrıca Kâfi’den daha özet olarak zikredilmiştir. Burada tıpkı Usul-i Kâfi’nin Doktor Şehidi tarafından tercümesi esasına göre verilmiştir (Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 159–160).
    Yukarı git↑ Müsned-i Ahmed, c. 1, s. 331; Müsned-i Ahmed, c. 4, s. 107; Müsned-i Ahmed, c. 6, s. 292.
    Yukarı git↑ Ahmed b. Hambel, Fazailü’s- Sahabe, c. 2, Tahkik: Vasiullah b. Muhammed Abbas, Mekke, Camietu Ummu Kura, 1403/1983, s. 761.
    Yukarı git↑ El-Mustedrek, Ale’s Sahiheyn, 168/3, h. 4730; Usdu’l Gabe, 224/7; El-İsabet, 378/4; Tehzibu’t Tehzib, 469/12 rakam, 2860; Mecmeü’z- Zevaid, 203/9; Zahairü’l Ukba, s. 39; Maktelü’l Hüseyin (a.s) Lil-Harezmî, 52/1, Tezkiretü’l Havas, s. 310; Kifayetü’t- Talib lil-Genci, s. 364; el-Şerefü’l Muayyed, s. 125; Munteheb Fazailü’n- Nebi ve Ehlibeytehu aleyhimü’s-selam mine’s Sihahü’s-Sitte ve gayri huma mine’l Kutubü’l Muteberet inde Ehlisünnet, s. 263’den naklen.
    Yukarı git↑ El-Mustedrek, Ale’s Sahiheyn, 170/3, h. 4740; Sahihi Müslim, 57/5; Usdü’l Gabe, 223/7 rakam, 7175, Munteheb Fazailü’n- Nebi ve Ehlibeytehu aleyhimu’s selam mine’s Sihahu’s Sitte ve gayri huma mine’l Kutubu’l Muteberet inde Ehlisünnet, s. 265’den naklen.
    Yukarı git↑ Kuleyni, Usul-i Kâfi, c. 1, babı Mevludu Zehra, Tahran, el-Mektebetü’l İslamiyye, 1388, s. 381–382.
    Yukarı git↑ Şafii, Şahrudi, Silsile mevzuat el-Gadir Allame Emini, c. 8 (Sıddıka-i Tahire, Fatıma Zehra) s. 78–85.
    Yukarı git↑ Şafii, Şahrudi, Silsile mevzuat el-Gadir Allame Emini, c. 8 (Sıddıka-i Tahire, Fatıma Zehra) s. 82–83.
    Yukarı git↑ Amuli, Rencha-i Hz. Zehra, s. 86.
    Yukarı git↑ Amuli, Rencha-i Hz. Zehra, s. 100 (Kâfi, s. 240’dan naklen), Hz. Fatıma’nın Mushaf’ı hakkında Bkz. Amuli, Rencha-i Hz. Zehra, s. 97–109.
    Yukarı git↑ Rızvani, Fatıma Zehra Mazlume-i Tarih, s. 72, 74, 76, 106, 118 ve 119. Daha fazla bilgi için; Mehdi Hasaniyan Kummi’nin eseri Zahmi Hurşit, kitabına müracaat edilsin.

0
0% (نفر 0)
 
نظر شما در مورد این مطلب ؟
 
امتیاز شما به این مطلب ؟
اشتراک گذاری در شبکه های اجتماعی:

latest article

Hikmetli Sözleri
Ayete'l Kürsi'nin Önemi, Fazileti ve Faydaları
NAMAZDA ELLERİN KONUMU
PEYGAMBER AŞIĞI
KISACA İMAM RIZA (A.S) IN HAYATI
İmam Hüseyin (as) ve Fakir
Gül Muhammed’im
İMAM HASAN ASKERİ (A.S.)’DAN NAKEDİLEN HADİSLER
HZ.FATIMA (S.A)’NIN AHLAKİ ÖZELLİKLERİ
İlahi Dergâhta Dua ve Yakarışın Felsefesi

 
user comment