Turkish
Wednesday 24th of April 2024
0
نفر 0

Aile Modelleri

Aile kurumu tarih boyunca ve çeşitli kültürlerde farklı şekillerde tahakkuk bulmuş ve ayrıca muayyen bir ailenin, eşin ölümü veya talak ve bir bakıcıya dönüşme durumu veya hastalık ve organ eksikliği nedeniyle cinsel ilişkilerin sona ermesi gibi nedenler, aile sözcüğü hakkında kapsayı
Aile Modelleri

Aile kurumu tarih boyunca ve çeşitli kültürlerde farklı şekillerde tahakkuk bulmuş ve ayrıca muayyen bir ailenin, eşin ölümü veya talak ve bir bakıcıya dönüşme durumu veya hastalık ve organ eksikliği nedeniyle cinsel ilişkilerin sona ermesi gibi nedenler, aile sözcüğü hakkında kapsayıcı ve evrensel bir tanımın yapılmasını güçleştirmektedir ve bundan dolayı genellikle yapılan tanımlar kapsayıcılıktan uzak veya önleyici olmaktan uzaktır. Bunun yanı sıra, aile kurumunu evrensel bir kurum olarak telakki ettiğimizde, bu tanım sağlamlık kazanır, hâlbuki bu konuda ortak bir görüş bulunmamaktadır. Ve bazı görüş sahiplerine göre, aile sözcüğü, evlilik sözcüğüne aykırı olarak Amerika ve Avrupa toplumu ve onların eski tarihi kültürleriyle ilişkilidir. Sonuç olarak bir grup sosyal bilimci, aileyi evrensel bir sosyal kurum olarak tanıtmaktadır. Başka bir grup ise bu sözcüğün bazı kültürlerin sosyal yaşam özelliklerine ve tarihi dönemlerine işaret ettiğini söylemektedir. (Kuper and Kuper, 1985: 290) Aile kurumunu tanımlayan bazı kısıtlamaların geçerli veya geçersizliği bir hadde kadar sözleşmeli bir yönü bulunmaktadır. Sosyal bilimciler tarafından sunulan bazı önemli tanımları nakletmekle yetiniyoruz.

a) Lowie:[1] “Aile, evliliğe dayalı olarak ortaya çıkan bir sosyal birimdir.” (Saruhani, 1370: 255)

b) Davis:[2] “Aile, ortak nesil akrabalık ilişkileriyle sağlamlaşan bireylerce oluşturulan bir kurumdur.” (Mitchell, 1977: 76)

c) Mac Iver:[3] “Aile, üreme ve çocuk eğitimi ile sonuçlanan sabit ve somut cinsel ilişkiye sahip bir kurumdur.” (Saruhani, 1370: 255)

d) Murdock:[4] “Aile, sosyal bir gruptur veya ortak ikametgâhtır, üreme ve ekonomik ortaklık.” (Lee and Newby, 1995: 282)

e) Burgess, H.Locke:[5] “Aile, bireylerden oluşan sosyal bir gruba denir. Evlilik ilişkisi, kan bağı veya üvey oğul aracılığı ile birbirleriyle kaynaşmış ve bir aileyi oluşturmuşlardır; karı koca, anne baba, bacı kardeş gibi kendisine has sosyal bir formatla birbirleriyle karşılıklı etkileşim ve iletişime sahiptirler ve ortak bir (küçük) kültürü icat etmektedirler.” (Mitchell, 1977: 76)

Terim ve terminoloji konularını görmezlikten gelerek şöyle diyebiliriz, aile tüm beşeri toplumlarda çeşitli şekillerde kendisini bulmaktadır ve fonksiyonları genel olarak birbirlerinin benzeridirler. Sosyologlar ve Antropologlar, bir grup aile modelini tanımış ve sınıflara ayırmıştır. Onlardan bazıları çok sayıda toplumda görülmekte ve bazıları ise has bazı toplumlarda görülmektedir. Aile için yapılan en önemli bölümlemede, aile birey sayısı, kuşaklar, çiftlerin evlilik sonrası seçtikleri iktidar ve mekânlara göre sınıflara ayrılmasıdır. Burada, bir aile için en önemli modellerden bazılarını kısaca açıklayacağız.

Çekirdek / Geniş Aile

Çekirdek aile (nuclear family), ebeveyn yahut onlardan birisi ve diğer akrabalardan ayrı yaşayan onlara bağlı çocuklardan teşkil olmuştur. Önceki tanımlarda çekirdek aileler için “karı ve koca” kaydını girmekteydiler, ama son on yıllarda aile yapısında görülen gözle görülür değişikliklerden dolayı, bu tanımlar yürürlükten kalktı. Örneğin, 1995 yılında Amerikalı ailelerden yalnızca % 25’i bir karı - koca olarak evlilik yapmış ve en sekiz yaşından küçük çocukları olan ailelerden teşkil olmuştu. (Kendall, 1999: 419) Günümüzde çekirdek aile modeli, gelişmiş ve gelişmekte olan toplumlarda baskın aile modeli olarak teşkil olmaktadır. Bu durum geçmişte de görülmekteydi, ancak baskın bir boyutu yoktu. Buna ilave olarak modern çekirdek ailelerde görülen bazı özellikleri taşımamaktaydı. Örneğin az sayıda çocuk ve yeni yer (karı ve kocanın ailesinden ayrı bir yerde sükûnet etmek) edinmek gibi.

“Geniş Aile” (extended family), iki kuşaktan daha öte yakın akrabaların birbirlerinin yanında ve bir aile çatısı altında yaşadıkları bir aile çeşididir; böylelikle, geniş bir aile bekâr veya evli çocuklardan, anne ve babalardan, büyük anne ve büyük babalardan teşkil olabilmektedir. (Saruhani, 1370: 257) Her ne kadar sosyal ve ekonomik değişiklikler, geniş ailelerin önem ve yaygınlığını bir çok toplumda ortadan kaldırsa ve çekirdek aile modeline doğru tedrici bir kayma görülse de bunun anlamı geniş aile yapısının ortadan kalktığı değildir. Çünkü başka bir çok toplumlarda özellikle Asya, Afrika, Latin Amerika, bir kısım Doğu ve Güney Avrupa ülkelerinde mezkûr model aynı şekilde mütedavil ve geçerlidir. (Kendall, 1999: 418) Hatta bazı sanayileşmiş ülkelerde, yeni durum ve koşullarla yeniden canlandığına ve adaptasyonuna şahit olmaktayız. Giddens’in naklettiğine göre:

Polonya’nın bazı bölgelerinde, geniş aile modelinin canlanmaya başladığı belgeleriyle gösterilmiştir. Polonya’nın sanayi işçilerinin bir çoğunun çiftlikleri bulunmakta ve yarım günlerini bu işe ayırmaktadırlar. Büyük anne ve büyük babalar, çocuklarının aileleri ile yaşamakta, ev ve çocukların eğitimine katkıda bulunmaktadırlar. Halbuki daha genç nesiller ev dışı işlerle meşguldürler. (Giddens, 1374: 422)

Genel olarak öyle anlaşılmaktadır ki ailede görülen ekonomik düşüklük bireylerin genişlemesi ve onlara bağlılığı belli bir hadde kadar azaltmıştır. Buna rağmen, bu noktayı da görmezlikten gelmemek gerekir ki geniş ailelerin pozitif fonksiyonları ve özellikle koruma ve kollama alanındaki etkisini hatta en bireyci toplumlar bile kabul etmektedir ve bireyci ve demokratik normlarla büyüyen şimdiki çocuk ve gençlerin geleceğin büyük anne ve büyük babalarını oluşturacak olmaları dikkate alınacak olursa, kendi çocukları ile daha uyumlu olmaları beklenebilir. Başka bir ifadeyle, geleceğin büyük anne ve büyük babaları, önceki kuşakların aksine o kadar otorite ve egemenliğe meraklı değillerdir, dolayısıyla çocukları tarafından kabul edilme ihtimalleri daha çoktur. Bundan dolayı, geniş aile modelinin daha dar bir modelini -gerçekte çekirdek aileye ek olarak büyük anne ve büyük babadan teşkil olmuştur- gelecek yıllar için öngörüde bulunmak mümkündür. Bu öngörü, özellikle gelişmekte olan İslami toplumlarda, daha güçlüdür, çünkü İslam, ebeveynlere ve özellikle yaşlı ebeveynlere iyilikte bulunmayı şiddetle vurgulamaktadır. Dolayısıyla bu tür ailelerin yaygınlaşması için gerekli ortamı hazırlayacak kültürel bir misyonu vardır.

Ataerkil / Anaerkil Aileler

Tarih boyunca ailelerde gücün karı ve koca arasında eşit bir biçimde paylaşıldığı çok nadir görülmüştür. Bir çok toplumda ve uzun geçmişli beşer tarihinde, her ne kadar kadınlar da bazı dönemler bu güçten kayda değer bir şekilde yararlanmış olsalar da erkek ailede daha çok güç sahibi olmuştur. Gücün erkekte veya kadında daha çok olmasının aile yapısına ve onun diğer boyutlarına önemli bir etkisi bulunmamaktadır. Ailede erkeğin daha çok güç sahibi olduğu ailelere “ataerkil aile” (patriarchal family) denmektedir. Elbette ataerkil aileler çoğunlukla başka önemli özellikleri de barındırmaktadır. Onlardan en önemlileri şunlardan ibarettir:

1- Kadın, evlendikten sonra genellikle eşinin aile veya yakınlarının evine taşınmaktadır. (eşinin baba evi);

2- Nesepte baba soyu etkendir, yani bireyler kendilerini babalarının çocukları bilmekte ve kendi soylarını babalarının soyunda takip etmektedirler. (Baba soylu olmak);

3- Çocuklar, aile soyadlarını baba soyadından almaktadırlar. (Baba soyadı);

4- Mirasın geneli veya tamamı erkek çocuk ve çocuklarına kalmaktadır;

5- Babanın ölümünden sonra, büyük erkek oğul, babasının yerini alarak halefi olmaktadır. (Saruhani, 1370: 525–526)

“Anaerkil Aileler” (matriarchal family), kadın (anne) ailede daha çok güç sahibidir ve muhtemelen anne evi, anne soyu, anne soyadı ve kızların miras ve halef olmalarını da beraberinde getirmektedir. Elbette, böyle bir aile yapısı tarihte görülmüş müdür yoksa sübjektif bir varsayım mıdır? Konusunda sosyal bilimciler arasında anlaşmazlık vardır. Bazı sosyal bilimciler, cinsel anarşiden sonra, anaerkil dönemin olduğunu ve ataerkil ailelerin daha sonraları beşer tarihinde görülmeye başlandığını söylemektedirler, ancak etnologlar (toplum bilimciler) ve sosyologlar yukarıdaki bu görüşün yalnızca bir varsayımdan ibaret olduğunu ileri sürmektedirler.[6] (Bkz. 3. Bölüm “Ailedeki Güç Dağılımının Tanımı”) Yeni toplumlarda, aileler kadın ve erkek arasında göreceli otorite eşitliğine doğru gitmektedir. Her ne kadar henüz ailelerde erkek ve kadınlar arasında bir eşitliğin olduğu bir toplum bulunmamaktadır, kaldı ki gerçekten böyle bir eşitlik söz konusu olmuş olsun. Örneğin, orta sınıf İngiliz aileleri arasında yapılan bir araştırmada, erkekler ekonomik kaynaklar konusunda ailede daha çok güce sahiptirler. Bu araştırmaların birine göre, alınan “oldukça önemli” kararlar örneğin mali işler konusu, yalnızca erkekler tarafından alınmakta ve “önemli” kararlar, örneğin çocukların eğitimi her ikisi tarafından alınmaktadır, ancak kadınlar bu iki konuda pratikte tek başlarına karar almamaktadırlar. Kadınların çoğunlukla, erkek ve kadınlar tarafından küçük ve daha az ehemmiyetli konularda kararlar alabildiği müşahede edilmiştir. (Giddens, 1374: 426)

Patrilokal (Babayerli) / Matrilocal (Anayerli) Aileler

Aileler, yaşadıkları yerler konusunda üç bölüme ayrılır. Bazı toplumlarda, yeni kurulmuş aileler, damadın ailesi veya yakınlarının yanında yaşamaktadırlar. Bu ailelere “babayerli aileler” (patrilocal)[7] denmektedir. Başka toplumlarda genç çiftler kadının aile ve yakınlarının yanına yerleşerek onların yanında yaşamaktadırlar. Bu ailelere “anayerli aileler” (matrilocal) denmektedir. Başka bir aile çeşidi ise genç çiftler iş, eğitim veya başka kişisel nedenlerden dolayı, sükûnet edeceği yer hakkında karar almaktadır ve genellikle ya erkeğin ya da kadının aile yakınlarının birisinin yanında yaşamaktadırlar. Bu tür ailelere ise “yeniyerli” (neolocal) denmektedir. (Turner, 1378: 264–265) Yeniyerli aileler, çekirdek aile modelinin gereçlerindendir ve kentsel ve endüstriyel yaşamın gelişmesi ile birlikte yaygınlık kazanmaya başlamıştır.

Tek Eşli / Çok Eşli Aileler

Aile için ünlü bölümlemelerden birisi de bir ailedeki eş sayısına göredir. Yalnızca bir kadın ve bir erkekten oluşan ailelere “tek eşli” (monogamy) ve bir erkek yahut bir kadınının iki veya daha çok eşle yaşadığı ailelere ise “çok eşli” (polygamy) aile denir. Tüm toplumlarda, çoğunlukla erkeklerin pratikte birden fazla eşi yoktur ve kadınların neredeyse tamamı sadece bir erkekle evlilik yapmaktadır, zira tüm toplumlarda kadın ve erkek sayısı neredeyse aynıdır ve cinsel komünler dışında pratikte tüm erkeklerin birden çok kadınla evlilik yapmasına imkan yoktur veya tam tersi, tüm kadınların birden çok kocasının olması. Ancak toplumlar bu yönden farklılıklar göstermekte ve çok eşli evlilikleri kabul etmektedir. Halbuki diğer bazı toplumlarda tek eşli evlilikler resmi olarak kabul edilmiştir. Her ne kadar bu kategoride de gayri resmi olarak çok eşlilik görülse de. Çok sayıda toplum, erkeklere birden çok eşle evlenme imkanı vermektedir. Bu tür aile modellerine “çok karılılık” (polygyny) denir, ancak çok nadir bir durum dışında hiçbir toplumda “çok kocalılık” (polyandry) kabul görmemiştir. Yani kadınların birden çok koca edinme hakları yoktur.

1951 yılına 185’inin belgesi belirlenen 190 farklı kültür arasında yapılan kültürler arası bir araştırmaya göre, batı kültürü de dâhil olmak üzere bu sayının sadece % 16’sı, resmen tek eşliliği kabul etmiştir. Geriye kalan kültürlerden % 84’ü ise çok karılığa izin verilmiş ve hatta teşvik etmiştir. “Çok kocalık” yalnızca bir yahut iki toplumda kabul görmüştür. (Sabini, 1995: 389) İbrahimi dinler arasında da Yahudilik ve İslam dinleri çok karılığı caiz bilmektedir. Hâlbuki Hıristiyanlıkta yalnızca bir kadın ve bir erkek evlilikleri meşrudur. Belki de kadın, dünyaya gelen çocuk konusunda çocuğun ondan olup olmadığı konusunda itminan duymakta, ancak erkek çocuk konusunda itminan duymamaktadır. İşte bu yüzden toplumlar çok karılığa kolaylık göstermekte, ancak çok kocalık konusunda zorluk çıkarmaktadır.[8](Ibid), ama hiç kuşkusuz çeşitli ekonomik, sosyal ve kültürel faktörler çok eşliliğin yayılmasında ve özellikle çok karılık formatında yaygınlık kazanmasında etkili olmuştur. (Bkz. Mutahhari, 1369, onbirinci bölüm, “çok eşlilik”)

Tek Ebeveynli yahut Eksik Aile

Eşlerden birinin ölümü yahut boşanma veya daha başka bir nedenden dolayı ailenin sorumluluğunu yalnızca bir eşin üstlenmesine tek ebeveynli aile (single parent family) denir. Adından da anlaşılacağı üzere, tek ebeveynli aile bir veya daha çok çocuğun sorumluluğunun üstlenildiği bir ailedir. Her ne kadar bu tür aileler her toplumda ve tarihin her döneminde görülse de ortaya çıkış nedeni ve ölçüsü çeşitli toplumlarda farklılıklar göstermektedir. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında batı toplumundaki hızla artan boşanma oranı ve gayri meşru cinsel ilişkilerin yaygınlaşması ile bu tür aileler artış kaydetmiştir. Örneğin Amerika’da 1976 yılında 4 milyondan daha az tek ebeveynli aile bulunmaktaydı, 1991 yılında yaklaşık 570 bin tek ebeveynli aile bulunmaktaydı, ama 1996 yılında bu rakam yaklaşık bir milyon dört yüz bin sayısına ulaşmıştır. (Allan and Craw, 2001: 26)

Karı ve kocanın ailede anne ve baba rolünü ifa etme yönünden bulunması, çocukların karakterlerinin sağlıklı bir şekilde gelişmesine oldukça büyük katkıda bulunmaktadır ve aile yönetimi açısından da karı ve koca birbirlerinin tamamlayıcısıdırlar. Dolayısıyla her birisinin yokluğu aile ve üyelerine çok ciddi zararlara yol açabilir. Bu meyanda, ekonomik ve psikolojik zararlar daha çok çocuk ve kadınları etkilemektedir. Kadınların sorumluluğunda olan aileler, ekonomik zorluklarla daha çok karşılaşmaktadırlar, zira kadınlar bir çok toplumda istihdam sorunu ve düşük kazançla karşı karşıyadırlar. Bazı istatistiklere göre, Amerika’daki tek ebeveynli ailelerin sorumluluğunu yüzde 90 oranında kadınlar oluşturmakta ve kadınların sorumluluğu altında bulunan fakir ailelerin sayısı yüzde 55 oranındadır. Aynı şekilde Amerikalı ailelerin yüzde 23’ü çocuklu ailelerden ve sorumlulukları kocası olmayan (boşanmış dul kadınlar ve asla evlenmeyen) kadınlar tarafından üstlenilmiştir. (Lott, 1993: 230)

Üvey Aile

Son yıllarda batılı ülkelerde görülen hızla artan boşanma oranı ve yeni evliliklerin artış kaydetmesi ile aile anne veya babalarının üvey anne ve babalara dönüştüğü (stepfamily) ailelerin yaygınlığına şahit olmaktayız. Mevcut istatistiklere göre, kadının bir önceki evliliğinden dünyaya gelen çocuklarının bakımını üstlendiği ve üvey babanın bulunduğu aile sayısı % 70, üvey anneden oluşan aile sayısı ise % 20 oranındadır. Bu ailelerden az bir oranında ise hem anne ve hem de babanın bir önceki evliliklerinden çocukları bulunmaktadır; bu yeni evlilikte de bir çok kereler yeni çocuklar dünyaya gelmektedir. (Santrock and Yussen, 1989: 343) Bu tür evliliklerin kendisine has sorunları bulunmaktadır. Sosyologlar ve psikologlar genellikle boşanma etkileri bahsinde bu konuları incelemektedir ve biz de beşinci bölümde bu konuya değineceğiz. Bu konu “evlat edinme” konusu ile ilintilidir. Batıda, üvey annelik veya üvey babalık yöntemi ile üvey çocuk üzerinde hak ilan edilmekte ve bu şekilde üvey evlat üzerinde hukuksal ve yasal yükümlülükler elde edilmektedir. (Giddens, 1374: 426) Evlat edinme olgusu günümüz toplumlarına has bir durum değildir, geçmiş bir çok toplumda da yaygın bir şekilde bulunmaktaydı. İslam’da evlat edinmenin özünde bir sakınca yoktur, ancak yasal olarak, üvey evlat çocuk hükmünde sayılmamıştır.

Evlilik Bağı Olmadan Ortak Yahut Birlikte Yaşam

Evlilik, tüm zaman ve mekânlarda görülen kapsayıcı bir olgudur ve tüm toplumlarda aile kurmanın tek yolu olarak sayılmıştır. Buna rağmen, geçtiğimiz on yıllarda kadın ve erkekler arasında cinsel özgürlüğün yaygın bir biçimde görüldüğü batı ülkelerinde, kadın ve erkek arasında yeni bir ilişki türü az çok yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Bu evlilik, kadın ve erkek arasında her hangi bir evlilik bağı olmadan kadın ve erkeğin birlikte yahut müşterek yaşamasıdır. (Cohabitation) Elde olan istatistiklere göre, Amerika’da 1960 yılında 439 bin kişi, evlilik bağı olmadan birlikte yaşamaktaydı, halbuki 1998 yılında bu sayı 4 milyon 236 bin kişiye ulaşmıştır. (Amerika İstatistik Dairesi (İnternet)) İngiltere’de de yaşları 20 ile 39 arasında değişen evli olmayan kadınların neredeyse % 30’u birlikte yaşamaya yönelmiştir. (Allan and Crow, 2001: 63)

Öte yandan, birlikte yaşama yönelenlerin çoğunluğu, çocuk sahibi olmaktan imtina etmektedir, ancak her zaman kayda değer bir oranda çocuk sahibi olmaktadırlar. Örneğin, Amerika Birleşik Devletlerinde 1960 yılında % 44/9, 1980 yılında ise % 27/1 oranında evlilik bağı olmadan yaşayan erkek ve kadınların, on beş yaşından küçük çocuk ya çocukları bulunmaktaydı.

İki cins arasında birlikte yaşam olgusunun yaygınlık nedeni hakkında birkaç faktör ileri sürülmüştür. İlk olarak 1960 yılında ortaya çıkan benzeri görülmemiş cinsel özgürlük ve onun gözle görülür bir ektisi ile 1980 yılından bu yana birlikte yaşam artış kaydetmiştir. Bununla ilintili olarak ebeveynlerin çocuklarının cinsel davranışları üzerindeki kontrollerinin azalması dikkate değerdir. Batının günümüz gençleri, 1960 yılında cinsel devrim akımını başlatan ya da orada hazır bulunan neslin çocuklarıdır. Bundan dolayı önceki kuşaklara oranla çocuklarına karşı daha az nezarette bulunmakta ve kontrol etmektedirler. Bağımsızlık ve bağlantısızlık ideolojileri de birlikte yaşamın yaygınlık kazanmasında çok önemli bir rol oynamıştır. Resmi ve yasal yönünün bulunmaması, batılı gençler arsında birlikte yaşamın çekiciliğine neden olmuştur, zira yükümlülüğü olmayan cinsel bir birlikteliği sağladığı gibi aynı zamanda bir çok genç için deneme evliliği hükmündedir. İki çift arasında yaşanabilecek uyumsuzluk ve hatta ilgi alanlarının farklılıklarının ortaya çıkmasıyla rahat bir şekilde bu birliktelikten vazgeçilebilir. Bunun yanı sıra, eğitim ve kariyer yapma nedenlerinden dolayı bireysel evlerde sükunetin yaygınlaşması ve ayrıca kiralık ev sahiplerinin birlikte yaşayan çiftlere karşı önceki yıllara oranla daha çok hoş görüde bulunması ve hakeza artan boşanma oranları gençler arasında evlilik konusunda endişe yaratmaktadır. Tüm bunlar birlikte yaşamın yaygınlaşmasında etkili olmuştur. (Allan and Crow, 2001: 66–68)

Günümüzde batılı ülkelerde evlilik bağı olmadan birlikte yaşayan bireyler, evli çiftlerin yasal haklarına sahiptirler ve her hangi bir anlaşmazlık durumunda mal paylaşımı ve nafaka konusunda mahkemeye başvurabilirler. (Giddens, 1374: 442)

Hiç kuşkusuz, birlikte yaşam olgusu tüm ilahi dinlerin aslına aykırı olduğu için İslam açısından da hiçbir şekilde meşruiyeti yoktur. Bu olgu, asla kadın ve erkek arasındaki derin ve asil duyguları canlandıramamakta ve evliliğin önemli amaçlarından biri olan çocuk eğitimi konusunda doğru ve uyumlu bir ortamı hazırlayamamaktadır. Çünkü sebatsızlık ve istikrarsızlık bu birlikteliğin asli özelliğindendir. Bu tür birliktelikler genellikle uzun süreli olduğundan, partnerine karşı tekelci bir duygusallıkla karı kocalık ilişkisini de beraberinde getirmektedir. Ancak bu tür ilişkilerde, cinsel partner hiçbir yükümlülük altına girmeden bu birlikteliğe son verebileceğinden, her iki tarafta ıstırap ve endişe altında yaşamakta ve muhtemelen birbirlerine karşı kötümserdirler. Bundan dolayı, evli çiftler arasında görülen duygusal memnuniyete oranla bu tür ilişkilerde duygusal memnuniyet oldukça azdır. (Cunningham and Antill, 1995)

İslam’daki “geçici evliliği” bir model olarak sunmak mümkündür. Dinin meşruiyet çerçevesi altında cinsel ilişkilerin serbest bırakılması ile birlikte yaşamın bazı fonksiyonlarını ifa etmektedir. Geçici evliliğin (muta nikâhı), daimi evliliğe oranla daha az yükümlülük taşıdığını göz önünde bulunduracak olursak, genç çiftler kendisine has koşullarda mantıklı deliller çerçevesinde meşru cinsel ilişkilere imkân tanıdığından daimi evliliklerden kaynaklanan yükümlülüklerden de kurtulmuş olacaktır. Dolayısıyla bu tür (geçici) evlilikler bu konudaki problemleri çözebilir.   

Komünler veya Ortak Paylaşım

On dokuzuncu yüzyıl ortalarında ve son olarak 1960 yıllarında bazı radikal görüşlerin etkisi ile komünler (communities), aile için alternatif olarak sahneye çıkmış ve batılı gençler arasında kendisine taraftar bulmuştur. Bir grup erkek ve kadın arasında cinsel ilişkilerin ortaklaşa sağlandığı bu müşterek paylaşım, ideologlara göre, doğaya dönüş ve tarih öncesi komünlerin yeniden ihya edilmesi olarak telakki edildi. Aile kurumlarındaki kadın ve erkek ilişkilerindeki her türlü otorite ve gücün olumsuzlanması ve sahiplik ve rekabet duygusunun reddedilmesi, onların bu yeni modele yönelmelerinin asli unsurlarındandı. Filistin işgal topraklarındaki (İsrail) Kibbutz üyeleri de benzer motivasyonlarla has aile modeline ve geleneksel Yahudi toplumunda yaygın olan anne eksenli ailelere alternatif olarak ortaya çıkmıştır. Komünlerin sosyal itibar ve önemleri kısa sürmüştür, zira bu model, düşünülen amaçlara ulaşma konusunda yeterli bir başarı gösterememiştir. Son on yıllarda, bu tür komün ve ortak paylaşımın olduğu yerlerde geleneksel aile yapı ve normlarına tedrici olarak bir yönelim görülmüştür. (Lee and Newby, 1995: 292 ve yarıca Bkz. Sgaln, 1375: 335)

Eşcinsel Çiftler

Neredeyse tüm toplumlarda “eşcinsel” (homosexuality), yani aynı cins bireyler arasında cinsel ilişkide bulunmak, çirkin ve kınanmayı gerektiren bir eylem olarak kabul edilmekte ve çoğunlukla şiddetli fiziksel cezalar ve hatta bu tür eylemlerde bulunanlara ölüm cezaları verilmektedir. Örneğin İslam şeriat esaslarına göre eğer buluğa ermiş, akıl ve ihtiyar sahibi bir erkek böyle bir eylemde bulunur ve eylem yargıç karşısında sabit olursa, o kişi ölümle cezalandırılır. (İmam Humeyni, Tehriru’l Vesile, c. 2: 469) Bir çok Avrupa ülkesinde örneğin Britanya’da da on dokuzuncu yüzyılın başlarına kadar böyle bir eylemin karşılığı ölüm cezasıydı ve bu eylem ta son yıllara kadar suç olarak algılanmaktaydı. (Giddens, 1375: 207–208)

Tüm bunlara rağmen, eşcinsel ilişkiler az çok tüm toplumlarda yaygınlık göstermiş ve göstermektedir. Özellikle son yıllarda batı ülkelerinin çoğunda beşer tarihi boyunca sabıkası olmayan bir duruma dönüşmüştür. Bu ülkelerde kayda değer bir oranda kadın ve erkek, kendi eşlerini kendi cinslerinden seçmekte ve evlilik ilişkisi gibi nispeten uzun birliktelikler yaşamaktadırlar. Eşcinsel çiftler biyolojik olarak üremeye elverişli olmadığından, eşcinsel çiftlerin bir çoğu bir önceki evliliklerinden dünyaya gelmiş çocuklarını yetiştirmekte ve böylelikle aileler eşcinsel çiftler ve çocuklar ile teşkil olmaktadır! Hâlihazırda, bazı batılı ülkelerde ve Amerika’nın bazı eyaletlerinde eşcinsel evlikler resmi olarak tanınmış ve normal evli çiftlerin haklarına benzer haklara kavuşmuşlardır. Tüm bunlara rağmen, eşcinsel evlilik modelinin dini bir meşruiyeti olmadığı gibi hatta Amerika gibi bazı toplumlarda bile yasal bir statüye kavuşmuş değildir. (Curry, etal, 1997: 260)

Özet

Bu bölümde, üç önemli mihveri takip ettik. Birinci mihverde evlilik ve onunla ilintili (evlilik yaşı ve eşlerin yaş aralıkları gibi) konulara değindik. İkinci mihverde, eş seçimini (eş seçme kuralları, denktaş eş ve evliliğe kadarki eş seçme süreci gibi konuları) inceledik. Üçüncü mihverde ise aile modellerine (çekirdek yahut geniş aile, ataerkil yahut anaerkil aile, babayerli veya anayerli aileler, tek eşli veya çok eşli aileler, tek ebeveynli yahut üvey aile) ve ayrıca aileye alternatif modellere (birlikte yaşam, ortak komün ve eşcinsel ilişkilere) değindik. Ayrıca her konuda zımni olarak İslam’ın görüşüne değindik.

Genel olarak, İslam’ın evlilik ve aile teşkil edilmesine verdiği önem ve konum, bu hayati sosyal kurumun rolünü azaltan alternatif faktör ve modellere yahut onun sebat ve sağlamlığına zarar veren şeylere karşı muhalefet etmesine neden olmuş ve öte yandan evlilik problemlerinin giderilmesi yönünden onun amaçlarının iyi bir şekilde tahakkuk bulması için çaba sarf etmiştir. İslam, cinsel ilişkiler konusunda kontrolsüzlük, dıştan dini evlilik, evliliğe ihlal getiren gelenek ve görenekler, aynı evde yaşama, eşcinsel eğilim ve komün paylaşım gibi yaklaşımlara da muhalefet etmektedir. Öte yandan İslam, evlilik yaşının düşmesi, mahremiyet kuralı, içten dini evlilik, iman ve ahlak temelli denktaş evlilik, gençlerin eş seçimi konusunda özgürlüklerinin korunarak ebeveyn kontrolü gibi unsurlar, bu doğrultuda açıklanmaya değerdir.

ABNA.İR

----------------------------

[1] — R. H. Lowie.

[2] — K. Davis.

[3] — Mac Iver.

[4] — G. Murdock.

[5] — E. Burgess, H.Locke.

[6] — Ataerkil konusunda daha fazla ayrıntı ve İslam’ın bu konudaki görüşü için üçüncü bölüme “Ailede güç dağılımı” başvurulabilir.  

[7] —(Matrilocal) Anayerli, evlilikten sonra çiftin kadın tarafının akrabaları yanına yerleşmesi ve böyle sosyal sistem geliştiren toplumları sosyal antropolojide belirten bir terim. Buradaki yerden kastedilen gelinin ailesinin bulunduğu ev, köy, kasaba, şehir gibi yakınlıktır. Evli çiftin erkek tarafının yanına yerleşmesine ise babayerli (patrilocal) adı verilir. Türkler ve Çerkezlerdeki iç güveyi uygulaması anayerli uygulamadır.

(Neolokal) Yeniyerli: Evlilik sonucu kadın ve erkek kendi ailelerinden ayrılarak ayrı bir yerde yeni bir aile kurarlar. (çevirmen)

[8] — Müminlerin Emiri Hz. Ali’den (aleyhi selam) nakledilen bazı rivayetlerde de bu noktaya vurgu yapılmıştır. (Bkz. Biharu’l Envar, c. 40: 226)


source : abna24
0
0% (نفر 0)
 
نظر شما در مورد این مطلب ؟
 
امتیاز شما به این مطلب ؟
اشتراک گذاری در شبکه های اجتماعی:

latest article

Tüm İslam Alemi ve Müslümanların Ramazan Bayramı Mübarek Olsun
HZ.ALİ B. EBİ TALİB’İN GAYBİ HABERLERİ
TEVBE, İBADET VE DUA BAHARI
Nur’a giden yol ( 694 ) Neml- 89 ila 93
Ehl-i Beyt Hadislerinde Hz. Mehdi (a.s)
HZ.MEHDİ(A.S)
Hz. Hüseyin'in Dualarından Örnekler-2
Her Derde Deva SALAVAT
Hikmetli Sözleri
Ayete'l Kürsi'nin Önemi, Fazileti ve Faydaları

 
user comment