Turkish
Thursday 28th of March 2024
0
نفر 0

Kur’an-ı Kerim’de Aile Tarihi

Kur’an-ı Kerim’de Aile Tarihi


Kur’an-ı Kerim’de Aile Tarihi


Allah nefsinin çeldiricilerine rağmen onları bastırıp kendi hükümlerini kendisi ve evlatları üzerinde yürürlükte kılacak irada sahibi bir varlığı yaratmayı diledi.

İsteyerek istemeyerek kendisine kullukta bulunan bütün mahlukatın dışında bambaşka bir varlık olacaktı bu.
-Ben Yeryüzünde bir Halife yaratacağım.

Dileğini meleklere bu ifade içinde bildirdi. Kıvamlanmış, şekil verilip biçime sokulmuş cesede üflenen ruh ile beşer sıfatını kazanan bu yepyeni varlık İlahi İrade tarafından halife olarak isimlendirildi.

Meleklerin irade sahibi bir varlığın iradesini Allah’ın iradesi yönünde kullanmaması sonucu Arz’da çıkacak fesada dikkat çekmeleri Allah tarafından

-Ben sizin bilmediklerinizi bilmekteyim, ifadesi ile cevabını buldu.

En güzel kıvamda yaratıldı Adem. Bütün varlıkları okuma bilgisi ile donatıldı.. Okuma ve yorumlama.. Melekler kendilerinin acze düştükleri bu konuda Allah’ın sanatı önünde secdeye kapandılar. İblis istikbar etti, secdeye yanaşmadı.

-Beni ateşten yarattın O’nu ise çamurdan. Benim ona secdem olurşey değil.

Allah İblis’in hilelerine karşı Adem ve cennete yerleştirdiği eşini utardı. Cennet onlar için hazırlanmıştı. Meleklerein İblis’in sınavı ardından Adem ve eşi de, bu ilk ailede bir sınavdan geçirildi.

-Şu ağaç, şu ağaç varya ona yaklaşmaktan men ediliyorsunuz.

Allah’ın vasıfsızca bildirdiği şu ağaç İblis tarafından zinetlendirildi. Tezyin edildi. Adem hilafetinin sınavını verecekti. Ölümsüzlük bahsedecekti bu ağaç, kim solmayacak bir hayatı bahşedici iksirlerle donatılmıştı bu ağaç. O ağaç yiyenlerini iki Melik yapıcı bir kudrete sahipti. Ağacı bu aileye yenibaştan böyle tanımladı.

Aile bireyleri çeldiricilerin kudreti önünde şaşırdılar. Evin reisi Adem ağaçtan tattı ve hanımına da yedirdi.

-Ey Ben sizi o Ağaçtan men etmemiş mi idim? Şeytanın size apaçık bir düşman olduğunu söylememiş mi idim?

Adem İblis’in yeminlerine aldanmıştı. İtiraf etti Rabbine. O’ndan kelimeler öğrendi, bir daha O’nun hilelerine karşı uyanık olacağına söz verdi. Hatasında ısrar eden İblis’in yolunu tutmadı.

İblis ve Adem Ailesi yeryüzü hayatlarına başladılar. İblis Allah’tan inadında haklılığını ispatlayıcı bir süreyi kendisine tanımasını istedi.

-Eğer Adem benim kendisini tanımamı gerektirecek denli üstün birisi ise bana süre tanı. O’nu dünya hayatında da aldatmaya çalışayım. Bir bak o zaman sana mı tabi olacak yoksa bana mı?

Allah muhlis kulları üzerine O’nun hiçbir tesiri olamayacağını söyledi.

-Sen ancak sana tabi olacak tiynetteki kişileri aldatabilirsin.Sana ve Sana uyanlar için derin bir azab hazırlanmıştır. Haydi git, sen mühlet verilenlerdensin.


İblis mühletin sevinci içinde haykırdı:


-Onlara sağlarından, sollarından, arkalarından, önlerinden yaklaşacağım. Senin dosdoğru yolun üzerine oturacağım. Onların çoğunu sana ibadet edicilerden bulamayacaksın.

Adem ve eşi, yeryüzünün ilk insan sakinleri, yeryüzünün ilk toplumu, ilk aile, ilk devlet. Allah Adem’e ve Eşine çocuklar verdi. Allah’tan aldığı ekber buyrukların kılavuzluğunda onları yetiştirdi.

Terbiye etti Adem. Allah’ın buyruklarını ailesi üzerinde uygulayan bir baba, bir vali oldu.

Allah Adem’in çocuklarını sınadı. Onlardan kendisi için birer kurban sunmalarını istedi. Adem’in ilettiği buyruğu en güzel şekilde yerine getirdi Habil. Kabil’in kurbanı kabul olunmadı. İblis Kabil’i kurdu Habil’e karşı.

Adem’in ailesinde kutuplar oluşturmayı denedi. Sıratı Müstakim’e oturdu. Kabil’i kendisine dost edindi. Habil Kabil tarafından öldürüldü. Habil ise kardeşine,

-Andolsun ki ben sana el kaldırmam, diyordu. Habil Kabil tarafından öldürüldü. Meleklerin

-Arzda bozgunculuk çıkaracak birini mi yaratacaksın ? sorusunu doğrularcasına.. İblis’in,

-Onların çoğunu sana ibadet edenler arasında bulmayacaksın, haykırışını doğrularcasına.

Ama Allah onların bilmediğini bilmekteydi. Muhlis kullar üzerinede bu ilk tuğyankarın iğvaları hiç bir tesir icra edemeyecekti.Habil öldü ama Habil’in idealleri, kurbanları Allah tarafından kabul olunanların idealleri, iradelerini Allah’ın iradesi doğrultusunda kullananların idealleri hep yaşadı.

Allah’ın gösterdiği iki yoldan takvayı seçenlerden yeryüzü ari olmadı hiç bir zaman. Adem’in mini ailesinde kardeş kardeşi vurdu. Baba ve anne, kardeşler arasındaki bu teslimiyet ve isyan senaryounun ahirete görgü şahidleri olarak kaldılar.

Adem’in uzun yıllar sonraki torunlarındandır Nuh. Sünnetullah içinde bir anneden doğdu O da. Bir babanın terbiyesinden geçti. Kabillerin yaşadığı bir toplumda Allah onu kendisine elçi edindi. Allah O’nun diliyle seslendi toplumuna.

İnsanları karanlıklardan aydınlığa çıkarması için Elçi edindi Nuh’u. Uzun yıllar Nuh toplumunu ıslah için uğraştı. Gizlice anlattı onlara, açıkça anlattı. Sonunda Allah tufanın gerçekleşeceğini bildirdi Nuh’a.

Allah Nuh ailesini, inanaları, iradelerini Allah’ın iradesi yönünde kullananları kurtaracağı sözünü vermişti Nuh’a.

Sular her tarafı kaplamaya başladı. Nuh yalvardı yakardı oğluna, kendinden bir parça olan oğluna.

-Yavrucum gel gemiye.

Gelmedi evlat. Gemiye gelmek Nuh’u tanımak demekti. Nuh’un temsil ettiği iradeyi tanımak demekti. Oğlu da Kabil gibi şeytanın iğvalarına kapılmıştı. Dosdoğru yol üzerine oturmuş şeytanın çeldiricilerine aldanmıştı.

-Ben dağa sığınırım dedi.

Azgın sular altında can verirken evlat acısı içinde Nuh Rabbine halini arz ediyordu:

-Rabbim hani sen bana ailemi kurtaracağını vadetmiştin?

-O senin oğullarından değildir. O kötü işlidir. Seni cahillerden olmaktan menederim.

Nuh bağışlanma diledi Rabb’inden. İnsanları birbirleri arasında hısım kılan akıde bağıydı. Oğlu ise karşıt akıdeyi benimsemişti. Adem’in Kabil’i kaybedişi gini Nuh’da bir baba olarak oğlunu kaybetmiş, sulara gömülmesini seyretmek zorunda kalmıştı.

Sadece oğlunu mu? Karısı da gemiye binmeyenler arasındaydı.

Nemrut’un puthane bakanının oğlu olarak dünyaya geldi İbrahim. Çocukluğundan beri putlardan ve putçu zihniyetlerden uzak kalmaya çalıştı. Allah İbrahim’i de oğul ve karısı yönüyle değil, babasıyla denedi.

Toplumu ve babasını defalarca uyardı. Onlara gerçek akıdeyi göstermeye çalıştı. Babası atalarının dinini ayıplamaktan menetti İbrahim’i. Yaşlılığını, bilgi ve tecrübesini koydu onun önüne.

O’nu hayatı tanımamakla, toylukla suçladı. Topluma, koyulu buyruklar dizesine, kurulu düzene, yönetmeliklere nasıl karşı konulabilirdi.

Sonunda İbrahim hem toplumunu hem babasını terketmek zorunda kaldı.

-Selam , dedi ayrıldı onlardan. Senin için Rabbim’den bağışlanma dileyeceğim, dedi.

Oysa inkarcı için bağışlanma dileme olur şey değildi. Nuh’un evladına duyduğu acımaydı İbrahim’in babasına duyduğu.

Kocamış yaşında Allah, İbrahim, Sare ve Hacer’den kurulu Peygamber’in ailesine İshak ve İsmail’i verdi. İki ayrı toplumun temellerini attı baba İbrahim, iki oğluyla.

Hacer, o hicretin kadını Filistin’i aştı. O ekinsiz vadide yavrusunu suvamak için çırpındı durdu. Zemzem’in pışkırdığı nokta’da Mekke kenti kuruldu, gelişti. Allah İbrahim ile İsmail’e Kabe’yi inşa etmelerini emretti. Adem Kabil, Nuh oğlu ikilisinin tam aksine İbrahim, İsmail ikilisi tam bir uyumla Kabe’yi inşa ettiler.

Allah’a sonundan insanlar için önderler göndermesini diledi. Allah İbrahim’in duasını kabul etti.

-Seni ve soyunu İnsanlar için önderler kılacağım, buyurdu. Ama soyu hakkında verilen bu vaad İsmail’e bakarak İbrahim’i aldatmamalıydı. Kıyamet’e kadar soyundan İsmail’ler çıkmayacaktı ki. Zalimlerde bu sulbden gelebilecekti. Adem’den Kabil’in çıktığı gibi.

-Zalimler benim ahdime eremezler buyruldu. Zalim oldu mu artık o senin soyundan sayılmamaktadır. Allah İbrahim’den ruyasını gerçekleştirmesini istedi. İbrahim adadığı kurbanı Allah’a arz etti.

Allah Habil’in kurbanı gibi İbrahim’in kurbanını kabul buyurduğunu, oğlu İsmail’in Allah önündeki teslimiyetini kabul ettiğini söyledi. İsmail yerine bir hayban kurbanı onlardan kabul etti.

İbrahim kendi halkının peygamberiydi. Akrabasından Lut’un halkını helak etmeye giden melekler İbrahim’e uğrayarak O’na İshak’ı müjdelediler. Anne Sara’yı ziyadesiyle sevindiren bir müjdeydi bu.

Ama İbrahim, Lut’un kavminin helakı karşısında sarardı. İçlerinde Lut da vardı onların. Ama melekler Lut ve ailesinin kurtulacağını söylediler İbrahim’e.

Lut’un kavmi cinsel sapıklık içinde yüzmekteydi. Lut’un bütün didinip uğraşmaları bir fayda sağlamadı onlara. Gelen Melekleri erkek kılığında görünce Lut’un evini sardılar.

Lut ilk önce gelenlerin Melekler olduğunu bilemediği için misafirlerini zarar verebileceğinden endişe etti. Kızları ile onları nişanlayabilirdi. Ama erkeklere, misafirlere saldırı nasıl düşünülebilirdi?

Melekler sakinleştirdiler. O’nun ve ailesinin kurtulacağı, kafirlerin ise helak edileceğini bildirdiler.

Bir gece Lut iki kızını ve inananları yanına alıp şerhi terketti. Geriye bakmamaları emredildi. Altı üstüne getirilen Sodom ve Gomorre içinde Lut’un hanımı da vardı. Tıpkı Nuh’un inkarcı karısı gibi. İbrahim’e desdek olan Sara ve Hacer’e karşı Lut’un düşmanları ile işbirliği yapan, tartışan karısı.

-Biz seni alemlerin işine karışmaktan menetmemiş miydik diyen Lut’un kavmi toprağın altına geçirildi.

Allah İbrahim’in duasını kabul etmişti. Soyundan İsmail ve İshak’a da peygamberlik verdi. İshak’ın soyuna, oğlu Yakub’a, oğlu Yusuf’’a..

-Babacığım dedi bir gün Yusuf, rüyamda 11 yıldız, güneş ve ayın bana secde ettiklerini gördüm.

Yusuf’un rüyasındaki vahyi anlamıştı Yakub. İbrahim’in duası oğlu Yusuf ile sürecekti. Kardeşleri de O’na boyun eğmekle imtihan edilecekti. Sonunda ne oldu? Kardeşleri Yusuf’a tuzaklar kurdular. O’nu bir kuyuya salıp babasına O’nu bir kurdun yediğini söylediler.

Gaybi bilmiyordu elbette Yakub, ama o rüya bir vahiydi ve doğru idi. Yusuf yaşıyor olmalıydı, o Rasul kılınacaktı. Ölümüne nu nedenle inanmadı. Habil’in bir Kabil’ine karşı Yusuf bütün kardeşlerini, ağabeylerini karşısında Kabil olarak buldu.

Allah Yusuf’u kuyudan kurtardı ve onun şehirde köle olarak satılarak Kral’ın sarayına bu vesile ile girmesini sağladı.

Kral’ın vezirinin hanımı onu köle olarak yanına aldı. Sarayın kokuşmuş sosyetesi Yusuf’u iğrenç emelleri için kullanmak istediler. Aziz’in karısı Yusuf ile ilişki kurmak istedi.

Yusuf her Allah’tan çekindiğini onun kendisini yetiştiren Rabb olduğunu ,O’na ihanet edemeyeceğini anlatmak istedi. O ise şehvetle kovaladı Yusuf’u, gömleği arkasından yırtıldı. Onları bu halde yakalayan kocası yanında ise suçu köleye yıkmak istedi.

-Karına sarkıntılık etmek isteyenin cezası nedir? Ölüm mü ebedi zindan mı?

Bilirkişiler gömleğin arkadan yırtılması Yusuf’un temizliğine, bilakis bu fuhuş isteğinin kadından geldiğine şehadet ettilerse de durum kendisine apaçık belli olan Aziz, karısının suçunu örtmeyi Yusuf’u zindana göndermekte buldu.

Babasından, Kabil kardeşlerinden ve annesinden uzakta köle, zindanda bir Yusuf.

-Ya sahibi’s-Siccin, ey benim zindan arkadaşlarım.

Böyle başlası her bir defasında Yusuf’un zindan arkadaşlarına tebliği.

-Birden çok Rabbler mi iyidir yoksa kahhar olan bir tek Allah’ın Rabliği mi? O halde nedir bu düzmece idareler? Bu sahte rablik iddiaları.

Zaman Mısır yöneticilerini Yusuf’a muhtaç ettirdi. Yusuf aklandı ve dışarı çıktı. Firavun yönetimi O’na devretmek zorumda kaldı. İbrahim’in torununun oğlu yeniden insanlara İmam oldu.

Babası ve kardeşleri O’nun tarafından kabul olundular. Rüya gerçekleşti. 11 yıldız, güneş ve ay Yusuf’un imametine boyun eğdiler. Bünyamin Yusuf’un yanında kaldı. Bu kez Kabil, Habil’i öldüremedi.

Öldürmeye gelen Kabil, Habil’in teslimiyeti önünde O’na yenildi. Af yolunu seçti, Yusuf ailesini kurtardı. Hilafetini deruhte etmiş oldu.

Yakub, İbrahim’in torunu ölüm yatağında topladı evlatlarını başına.

-Söyleyin bana, benden sonra kime kulluk edeceksiniz?

-Senin ilahına, ataların olan İbrahim, İshak, İsmail’ın bir olan ilah’ına.

Yakub bu mutlu tablodan son derece hoşnud oldu. Nuh’un, Lut’un görmeyi dilediği bir taploydu bu.

-Yalnızca müslüman adıyla can verin vasiyetiyle gözlerini kapadı Yakub.

Allah Yakub’un Yusuf’un kardeşlerinin soyundan yıllar sonra Musa’yı getirdi dünyaya. Firavun kendi saltanadının yıkılmasından korktuğu için İsrailoğulları’nın bütün erkek çocuklarını doğumlarından sonra öldürtmekteydi.

Allah Musa’nın annesine vahyetti. Musa bir sandık içerisinde suya, Nil’e bırakıldı. Musa’nın ablası da sandığı izlemeye başladı. Allah Musa’yı saraya yerleştirdi. Hem de Firavun’un hanımının eliyle. O’nu evlatlı edinmek istediler. Bir saraylı olarak yetişti Musa.

Zaman O’nu bir İsrail’i savunma zorunda bırakınca Mısır’ı terketmek zorunda kaldı.

-Bizi bu zalim milletten kurtar diye dua ediyordu Musa Rabbi’ne.

Medyen taraflarında davarları sulayan bir insan topluluğu buldu. Bu topluluğun gerisinde sürülerini sulayan iki kadın gördü. Varıp durumlarını sordu.

-Babamız çok yaşlıdır. Bu işi biz yapıyoruz.

Musa onlara yardımcı oldu. Sürülerini otladı. Kadınlar babalarına Musa’dan bahsettiler.

-O’nu ücretle tut, dediler. O güçlü ve güvenilir birisi.

Yaşlı baba, muhtemelen Şuayb aleyhisselam 8 yıl çalışmasına karşılık bu gence O’nu kızlarından biri ile evlendireceğine söz verdi. Bu süreyi saklanması içinde uygun buldu. Kensidi için ve rızık temini için böyle iyi bir kadına sahib olmayı da.

Musa süresi tamamladı. Şuayb’ın kızlarından biri ile evlendi.

Tekrar Mıısr’a doğru yol tuttu. Gecenin karanlığında bir ışık gördü uzakta.

-Durunuz. Ben bir ateş gördüm size bir haber veya tutuşturulmuş bir odun getiririm, belki ateşin yanında bir yol gösterici bulurum,dedi.

Ateşe yaklaştı. Vadinin sağ yanında ateş tarafından bir ses işitti:

-Ey Musa, ben Ateş’in Rabbi olan Allah’ım. Bir olan Allah’ım. Ayakkabılarını çıkar. Çünkü sen kutsal bir vadi olan Tuva’dasın. Ateşin yanında olanlar ve çevresinde olanlar Mübarek kılınmıştır.

Seni seçtim. Artık vahyolunanları dinle: Ben Allah’ım. Benden başka ilah yoktur. Beni anmak için namaz kıl. Herkes işlediğinin karşılığını görsün diye zamanını gizlediği kıyamet gelecek. Elindekini bırak. Elini göğsüne sok.O’nun bembeyaz kesildiğini göreceksin.

Musa, Mısır’a girişinden önce Tuva’da Peygamber kılındı. Mucizeler’le donatıldı. Yusuf’un torunu babasının Firavun’a karşı verdiği mücadele meşalesini yeniden yakmakla görevlendirildi. Annesinin, ablasının kardeşi Harun’un beldesine giderken artık ailesinden başka bir de hanımı vardı yanında. Şöyle selendi:

-Rabbim, göğsümü genişlet. İşimi kolaylaştır. Dilimin düğümünü çöz ki sözümü iyi anlasınlar. Ailemden kardeşim Harun’u da bana yardımcı ver. Beni O’nunla desdekle, elçilik işinde onu bana ortak et ki seni daha çok tesbih edelim ve çokça analım. Şüphesiz sen bizi görmektesin.

Allah Musa’nın duasını kabul etti.İkisine de seslendi:

-Seni kardeşinle desdekledim.Azgınlık eden Firavun’a gidin. O’na önce yumuşak söyleyin.

Kabil, Kabil kavgası nerede, Yusuf’un kardeşlerinin ona tuzağı nerede, Harun ile Musa’nın Tevhid’i kavgada dayanışması nerede? Firavun bütün desiselerine rağmen Musa-Harun ikilisinin eşsiz mücadelesine yenik düştü.

Musa, Harun ve inananlar evlerini Mescidler edindiler. Firavun’un güvendiği sihirbazlar bile Musa-Harun ikilisinin Rabbine secdeye kapandılar. Firavun için tek çare onları ülkeden sürmekti. Bütün Beni İsrail oymağını kovaladı. Musa’nın Önderliğinde Kızıl denizi Allah onlar için yardı ve Firavun’u o suda boğdu.

Toplumunu uzun süre eğitme imkanı bulamamıştı Musa. Tam inanmamakla beraber davanın sempatizanları da onlarla birlikte gelmişlerdi. Bu nedenle çölde uzun yıllar gerçek inananlar ile menfaatleri gereği onların peşlerine takılanları eğitmekle uğraştı bu ikili.

Tur Dağı’na Tevrat’ın levhalarını almaya gittiğinde Harun’u çok zor durumda bıraktı. Samiri eli ile yaptığı bir buzağının Musa’nın Tanrısı olduğunu iddia ediyordu. İsrail’in çocuklarını O’nu ilah edinmeye davet ediyordu. Musa döndüğünde bu hazin tabloyu gördü. Kardeşine çıkıştı. Sakallarından tutarak

-Ey anamın oğlu, onların sapıttığını görmedin mi? Sen Emrime karşı mı geldin?

-Öyle deme ey anamın oğlu, saçımdan sakalımdan tutma. Doğrusu İsrailoğulları’nın arasına ayrılık soktun demenden korktum. Ey anamın oğlu, bu toplum beni zayıf bıraktı. Az kalsın öldürüyorlardı. Bana düşmanlarımızı sevindirecek şekilde davranma. Beni bu zalim milletle bir tutma.

Allah yıllar sonra İshak’ın soyundan İbrahim’in duasına icabeti sürdürdü. Davut, Calud’u öldürdü ve Allah Davud’a resulluk verdi. Ve soyundan Rasul bir evlat bahşetti. Süleyman.

Eyyub’u Allah elçi edindi. Hanımı üzerine yaptığı bir yemini yerine getirmesini istedi. Sadece şeklini. Bir demet çöp alıp O’nunla eşine vurdu. Ahdine sadık kalmış, yemininin zahirini korumuş oldu.

İsrail’in yaşlı Peygamberi Zekeriyya. Allah O’na İbrahim Peygamber’e verdiği gibi ihtiyarlık çağında Yahya’yı müjdeledi.

-Kitab’ı kuvvetle tut, diye seslendi Yahya aleyhisselam’a Allah.

Beyt-i Maktis’te Meryem’i , güzel bir bitki gibi, Allah’a adanmış bu çocuğu büyüttü Peygamber Zekeriyya. İmran’ın hanımı Allah’a bir adakta bulunmuştu.

-Karnımda olanı sana adadım, O’nu kabul et.

O’nu doğurunca şöyle seslendi:

-Ya Rabbi kız doğurdum. Kız erkek gibi değildir, ama adağım adak. O’na Meryem adını verdim. O’nu da soyunu’da racim şeytan’dan sana sığındırırım.

Meryem Mescid’de büyüdü. Ne zaman Zekeriyya O’nun yanına gelse Rabbi tarafından rızıklandırıldığını görürdü.

-Ey Meryem Allah seni temizledi, alemlerin kadınlarından üstün tuttu. Rabbine gönülden boyun eğ, ruku edenlerle birlikte ruku et!

Allah bu adanmış kadın üzerinde İsa’nın mucizevi bir doğumla dünyaya babasız gelmesini murad etti.

-Rabbim bana bir insan dokunmamışken, ben kötü de bir kadın değilken nasıl çocuğum olabilir dedi.

Nice zorluklara göğüs gerdi Meryem Allah adına.

-Ben bundan önce ölmüş biri olaydım, unutulmuş biri olaydım.

Toplum içine çıkınca O’na karşı yapılan saldırılara, kötü naralara karşı beşikteki çocuğu konuşturdu onlara.

-Ben şüphesiz Allah’ın kuluyum, bana Kitap verdi. Nerede olursam olayım, beni mübarek kıldı. Yaşadığım müddetçe Namaz kılmamı, zekat vermemi, anneme iyi davranmamı emretti.

Beni zorba Kılmadı. Doğduğum günde, öldüğüm günde, dirileceğim günde benim için selam olsun, dedi.

Hatemu’l-Enbiya Mekke’ye Ebrehe ordularının saldırdığı yıl dünyaya geldi. Mekke’ye yürüdüklerinde annesi O’na hamileydi. Anne karnında iken babasını yitirdi, altı yaşındayken annesini. O en yakınlarını daha hayata başlarken kaybetmiş oldu.

‘Allah seni yetim buldu da barındırmadı mı’ . Ebu Talib’in evi, evi oldu O’nun. Mekke’nin önde gelen tacirlerinden Hatice ile evlendi. Ticaret hayatında başarılı oldu. ‘Allah seni yoksul iken buldu da zenginleştirmedi mi?’

40 yaşında Hira dağında Allah O’nu Elçi edindi. Kendisinin ilk tastikcisi Ali oldu... Herkes yalanlamışken eşi Hatice inandı O’na. Herkes malını O’ndan esirgemişken Hatice malını serdi O’nun önüne.. Mekke’nin İşkence yıllarında, Ambargo yıllarında Hatice’nin serveti kol kanat gerdi onlara.

Erkek evladının olmayışı ile ayıpladılar. O’na ebter dediler. Soyu kesik dediler. Allah Elçisine seslendi.

-Asıl soyu kesik olan onlardır, biz sana Kevser’i verdik.

Hz.Fatıma dünyadaydı. Hz. Hatice ile soyu devam etti. Ve Rasul’un soyu Hasan, Hüseyn ile kızı tarafından devam ettirildi. Hz. Fatıma ise O’ndan sonra ancak 6 ay yaşadı. Vefat ettiğinde torunları henüz 10 yaşına basmamışlardı.

Vahyi aldığı günlerde Hz. Rasul’unde tebliğe önceki Nebiler gibi önce ailesinden başlaması istenmişti. O da Akrabalarını topladı ve onlara seslendi. Put yondan bir baba yoktu karşısında ama karşı koyan bir amca vardı, Ebu Leheb.

O’na desdek olan bir erkek kardeşi yoktu Harun gibi ama O’na herkes hayır derken evet diyen bir çocuk kuzen vardı. Amca oğlu Ali.

Kur’an’dan aile ile ilgili bölümleri irdeleyerek oluşturduğumuz gezintiden tüm müslüman ailelerin çıkaracakları dersler olduğuna inanıyoruz.

Başta yeni evliler olmak üzere tüm müslüman aileleri bu kıssalardan alacakları dersleri, ibretleri tefekkür etmeye çağırıyoruz.

Ey babalar, çocuklarınız önünde bir Azer kesilmeyin!

Ey amcalar, yeğenleriniz önünde birer Ebu Leheb olmayın!

Ey kardeşler, kardeşlerinize karşı bir Kabil olmayın!

Ey kadınlar, kocalarınıza karşı Lut’un, Nuh’un hanımı gibi olmayın!

Ey kadınlar, Fatıma olmaya, Hacer olmaya, Sara olmaya, Hatice olmaya, Meryem olmaya, Fir’avun’un sarayındaki Asiye olmaya var mısınız?

Ey erkekler var mısınız, eşlerinize karşı bir Musa, bir İbrahim olmaya.

Ey kız kardeşler haydi Hüseyin’lerin yanında Zeyneb’ler olun! Zeyneb’ler olmaya hazırlanın!


Tesettürün Faydaları


Kadının süs ve güzelliklerini örtecek, onu terbiyesiz ve serserilerin, hayvani şehvetlere bulanmış kimselerin göz tacizinden ve şeytani haletlerden koruyacak bir şekilde örtü veya hicap Kur’ân-i bir emir, ilâhi bir kanun, insani bir teklif ve ahlâki bir programdır.

En iyi türü çarşaf olan İslâmi örtü ve hicap, Fatımat’üz Zehra (a.s) gibi bir iffet ve ismet kaynağının hatırası olan çarşaf, ilim elde etmek, gelişmek ve kadının kemali için hiç bir engel teşkil etmemektedir.

Hatta onu birçok tehlikelerden ve hayvan sıfatlı kimselerin güzel yüzlü kızların ve genç kadınların yoluna döşedikleri tuzaklardan korumakta ve eşi için veya evlenememişse müstakbel kocası için iffet, esenlik, hayâ ve temizliğini korumaktadır.

Kadın gibi değerli ve güzel bir cevher, hicabın ilâhi örtüsünde yer aldığı zaman, hırsızların, yağmacıların günah bataklığına gömülmüş kimselerin saldırısından korunmaktadır.

Güzel yüzlü genç kızlar ortada görülmedikleri zaman, onların temiz ve masum yüzleri halkın gözleri önünde olmadığı zaman, heva ve heves ateşleri, istek ve içgüdü alevleri bir milletin temizliğini yakmaya ve bir memleketin manevi binasını bozmaya kalkışamaz.

Genç erkekler, kız ve kadınların süs ve ziynet cevherini, nazını ve işvesini, sokak, pazar, park, cadde, mağazalar, hastaneler, idareler ve ticari merkezlerde görmedikleri zaman;

namahreme bakma, heves ve kız peşinde koşma, insanların namusuna tecavüze yeltenme, geri zekâlılık, sinirleri bozma, erken buluğa erme, mastürbasyon, eşcinsellik, zina, dağınık düşünceler, hüzün, endişe, ders okumaya rağbet göstermemek, aşk peşinde koşmak, ruhsal hastalıklar ve nihayette de insani güçlerin heder olmasına maruz kalmazlar.

Bu esas üzere söylemek gerekir ki, kadın cinsi için örtü ve hicap farz bir emirdir ve kesin bir görevdir. Şüphesiz bunu inkâr eden bir kimse, örtünün İslâm’ın zaruriyattan olduğunu ve Allah’ın Kur’ân"da-ki bir emri olduğunu bildikleri takdirde kâfirdir ve İslâm"ın çizgisinden çıkmış sayılır.

Bu özelliklerle hicap ve tesettürü inkâr eden bir genç, Müslüman bir kızla evlenemez. Zira bu evlilik batıldır. Onlar arasında okunan nikâh akdi faydasızdır, bu kadın ve erkeğin ilişkisi iki namahrem insanın ilişkisidir. Çocukları nameşrudur ve amelleri de zinadır.

Bu özelliklerle hicap ve tesettürü inkâr eden bir kız da Müslüman bir gençle evlenemez. Zira aynı hükümler onun hakkında da caridir.

Hicap, vakar, şahsiyet, keramet, asalet ve kadının azametini korumakta ve eşi için güzelliğini ve faydalarını dokunulmaz kılmaktadır. Kadın tesettürlü olduğu halde ilmi derecelere ulaşabilir, kemal ve faziletler yolunu kat edebilir.

Hicabın kadın için gelişim ve ilerleme yolunda bir engel teşkil ettiği düşüncesi şeytani bir vesvesedir. Yağmacı sömürgecilerin, namus hırsızlarının, doğu ve batı ülkelerindeki şahsiyetsiz insanların ortaya attığı yanlış bir düşüncedir.

Ailenin sıcak ortamı, kadın ve erkeğin ilişkilerinin güçlenmesi, hayatın devamı, insanların kalplerinin huzur içinde oluşu, erkeğin kendi kanunu ve şer’i eşine aşk ve ilgi duymasının kalıcı oluşu,

ev ve aile teşkili, erkeğin eşine güvenmesi ve benzeri birçok konular, ülkedeki kadınların örtüsüne ve erkeklerin kendi kadınları dışında diğer kadınların süs, ziynet ve yüz güzelliğini görmemesine bağlıdır.

Erkekler eğer toplumsal tüm alanlarda kolay bir şekilde kadınlara ulaşabilme imkânına sahipse, kendi eşlerine sevgi ve bağlılık içinde olmasının hiç bir garantisi yoktur. Nefsani isteklerin, heveslerin ve şehvetlerin tahriki onları hayattan soğutacak ve aile ocağını yıkmak için bir kazma görevini yapacaktır.

Hicapsızlığın, kötü örtünmenin, kadının özgür bırakılmasının sayılamayacak kadar birçok zararları vardır.

Şimdiye kadar kadının örtüsüzlüğü ve tesettürsüzlüğü, milyonlarca erkeğin sapmasına, başkalarının günaha düşmesine, ailelerde boşanma canavarının ortaya çıkmasına, erkeğin evli kadına âşık olmasına, meşru olmayan ilişkilerin doğmasına sebep olmuştur.

Yahudi ve Hıristiyanların istediği gibi birçok kadın ve erkeklerin İslâm"ın melekuti alanından ve dindarlıktan uzaklaşmasına sebep olmuştur.

Örtüsüzlüğün temelini atanlar bile bu konudan usanmış durumdadır ve bu örtüsüzlüğün etkilerinin son asrın uğursuz etkilerinden olduğunu dile getirmişlerdir. İran’da aile düzeni oldukça sağlam, güçlü, hayâ, iffet, vakar, edep, iman, takva üzere kuruludur ve de çok azı dışında boşanmayı ortadan kaldırmıştır.

Batılı sömürgeciler; serseri bir seyyar satıcı, aşağılık bir cahil, hain bir pislik, kötü bir vatan satıcısı olan Rıza Han adında birisi vasıtasıyla Kur’ân"ın emrettiği tesettür ve örtüyü birçok yasakladığı zaman, ev ve aile düzeni başka bir şekle büründü. Boşanma rakamları hızla yükseldi.

Öyle ki o soysuz hanedanın hükümetinin son yıllarında her ay, altı ila yedi bin aile boşanmak için mahkemelere müracaat etmiştir. Evli genç ve erkekler hanımsız kalmış,

evlenen kadınlar eşlerinden ayrılmış ve her iki grup da evlilik bağlarından kopmuş bir şekilde topluma karışmışlardır ve böylece de fesat ve fitne sofrası toplumda açılmış, toplumda yayılmaya başlamıştır.

Büyük taklit mercii ve bilgili bir filozof olan merhum Ayetullah Şehabadi, hicap yasaklandıktan sonra zamanın hükümetinden hiç korkmadan, bizzat kendisinden duyanların bana naklettiklerine göre minberde,

genel ve özel toplantılarda şöyle feryat etmiştir: Rıza Han, Kur’ân’ın emrettiği hicabı yağmalayarak Govherşad mescidinde, İmam Rıza’nın (a.s) hareminin kenarında hicapsızlık aleyhine kıyam edenleri öldürmekle yüz yirmi dört bin peygamberin belini kırmıştır.”

Evet, o âşık, arif ve basiret sahibi âlim, İslâmi meselelerde, felsefede ve irfanda çok güçlüydü ve eşsiz bir basirete sahipti. Hicapsızlığın ortadan kaldırılmasını, Allah’ın peygamberlerinin belinin kırılması olarak telakki ediyordu.

Seyyid Kutup “Biz Müslüman mıyız? ” adlı kitabında şöyle diyor: “Papalardan biri Vatikan’daki bütün keşişleri, kardinalleri davet etmiş, onlardan Vatikan ve Hıristiyanlık için fazla bir masraf çıkarmayacak bir şekilde İslâm’ı yok etmek ve din meşalesini söndürmek için görüş belirtmelerini istemiştir. Bu amaçla birçok komisyonlar kurulmuş, görüş sahipleri tarafından çeşitli görüşler ortaya atılmıştır.

Onca görüşler arasından bütün keşişlerin, kardinallerin ve bizzat papanın kabul ettiği görüş şu olmuş ki, İslâm’ı ortadan kaldırmak için en güçlü silah ve en masrafsız program Müslüman kadın ve kızları İslâmi hicaptan ayırmak,

kadın ve kızları özgür bir şekilde sokak, pazar, genel taşıtlar, parklar, sinemalar, idareler, ticari merkezler, tiyatrolar ve sosyal merkezlerde erkeklerin ve gençlerin ulaşabileceği bir şekle sokmaktır.

Bu program ve oyun, hainler eliyle yerine getirildi, imanı az veya imansız kız ve kadınların nefsanî heva ve hevesleri, bu dini yakan ateşe, evleri yıkan alevlere yardımcı olmuştur. Neredeyse peygamberlerin, imamların, âlimlerin ve bilginlerin zahmetlerinin ürünü olan Allah’ın dini ortadan kalkacak ve hidayet meşalesi sönecekti.


Ama Allah-u Teâlâ peygamberlerin soyundan ve imamların torunlarından biri olan put kıran İmam Humeyni’nin (r.a) vesilesiyle İran’da namahremin yüzüne tokat indirdi, dini kötülerin esaretinden kurtardı, Kur’ân-i örtüyü İslâmi namusa geri çevirdi.

İslâm ümmetine, o ilâhi insanın devrimini korumak, ilâhi büyük hareketin değerlerini hayata geçirmek farzdır. Darbe yemiş düşmanların bu nurlu meşaleyi söndürmesine veya İran milletini bu nurdan uzak düşürerek eski duruma getirmesine izin vermemelidirler.

Böylece de büyük bir sebat ve sabırla devrim kültürü ihraç edilebilir ve İslâm"ın yörüngesinden uzaklaşmış diğer milletler İslâm"ın gerçek yörüngesine oturtulabilir.

Beyan edilen bu bilgiler ışığında defalarca konuşmalarında: “Hicap İslâmi bir korunmadır, sınırlandırma değil” diyen o mütefekkir şehidin sözünün değerini anlamaktayız.

Evet, hicap, kadın, eşi, ailesi, toplum, özelikle de evlenmemiş olan gençler için binlerce tehlikeden, türlü türlü fesattan, bozgunculuktan ve sıcak aile yuvasının dağılmasından korunma vesilesidir.

Araştırmacıların da söyledikleri gibi kadının örtüsü ve tesettürü, Kur’ân"ın on dört ayetinde açık bir şekilde beyan edilmiştir. Bazılarının inancına göre kadının hicap ve örtüsü, yaklaşık yirmi beş ayetten istifade edilmektedir.

Müminlerin Emiri Ali (a.s), Hz. Hasan’a hitaben ve gerçekte bütün insanlara hitaben bütün insanları muhatap alarak şöyle buyurmuşlardır: “Kadınların (yabancılarla muaşeret etmelerini önlemekle gözlerini (namahreme) kapat.

Zira hicap hem senin, hem de bütün namahrem kadınlar için daha iyidir. Onların evden çıkmaları, güvenilmeyen kimseleri eve sokmandan daha kötü değildir. Onların senden başka bir erkeği tanımamalarını başarabilirsen öyle yap. Bu programı hayata geçir.”[1]

Ravi şöyle diyor: Yağmurlu bir günde Allah Resulü (s.a.a) ile Baki mezarlığında oturmuştuk. Merkebe binmiş bir kadın yanımızdan geçti. Merkebin bir ayağı çukura saplandı ve kadın bineğinden aşağı düştü. Resulullah (s.a.a) yüz çevirdi.


Ben, “O bir pantolon giymiştir” diye arz ettim. Peygamber üç defa bu tür kadınlar için mağfiret diledi ve şöyle buyurdu: “Ey insanlar! Bu tür örtününüz, beden için elbiselerin en örtücü budur, kadınlar evden dışarı çıktıklarında böyle elbise giyinsinler.”[2]

Maknaa,[3] cilbab[4] ve aba [5] gibi şeyler ayet ve rivayetlerde kadının örtüsü için kullanılan ifadelerdir.

Kadın kendini Hak Teâlâ"nın kulu saymalı, Hak Teâlâ’nın nimetlerine nankör olmamalıdır. Nimet sahibi olan gerçek malikine ve gerçek Rabbine nankör olmamanın yolu ise, azametini göz önünde bulundurmalı,

kıyamete ve Allah’ın kıyametteki muhakemelerine teveccüh etmeli, bütün varlığıyla Kur’ân"da ve peygamberler ile imamların diliyle beyan edilen emirlerine tabi olmalıdır ki hem kendini, hem ailesini ve hem de toplumu hicapsızlığın ve tesettürsüzlüğün zararlarından güvende kılabilsin.

“Ama kim Rabbinin azametinden korkup da kendini kötülükten alıkoymuşsa, varacağı yer şüphesiz cennettir .” [6]

Ne yazık ki zamanımızda dünyanın dört bir köşesindeki bir grup kadın ve kız lakaytlık ve mutlak özgürlüğü savunan ekollere saplanmış durumdadır. Onlar şehvet ve isteklerini özgür bırakmış,

fesat ve ifsat sofrasını açmış ve geçmiş tarihte eşi olmayan bir rezalete düşmüşlerdir. Ne yazık ki İslâm ülkelerinde ve Allah Resulü’nün ümmeti içinde yer alan bir grup kadın ve kızlar da bunları taklit etmektedirler.

Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) bu kadınlar hakkında şöyle buyurmuştur: “Zamanların en kötüsü olan ahir zamanda ve kıyametin yaklaştığı bir vakitte şu özelliklere sahip kadınlar meydana çıkacaklardır.

Hicapsız, gerekli örtülerden soyunmuş, sokak ve pazarda süs ve ziynetlerini gösteren, dinden çıkan, fitnelere giren, şehvetlere meyleden, lezzetlere koşan, haramları helal sayan kadınlar. Bu kadınlar cehennemde ebedi kalacaklardır.” [7]

[1]- Bihar, c. 77, s. 214

[2]- Mizan’ul-Hikmet, c. 2, s. 259

[3]- Bütün başı örten bir tür başörtüsü

[4]- Kadının bedenini örten geniş bir elbise

[5]- Bütün bedeni örten ve elbisenin üstüne giyilen geniş bir örtü.

[6]- Nâziât, 40- 41

[7]- Vesail, c. 14, s. 19

0
0% (نفر 0)
 
نظر شما در مورد این مطلب ؟
 
امتیاز شما به این مطلب ؟
اشتراک گذاری در شبکه های اجتماعی:

latest article


 
user comment